SENI UYURKEN SEYRETTIM

    Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapali,huzur içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor. Bir kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını farkettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim.
    Bu sabah, yavaş giyindigin için sabırsızlanıp, sana söylendim. Yemek fişini kaybettigin için seni azarladim ve kahvaltı ederken gömlegine süt döktügün için sana sert sert baktım. "Yine mi?" dedim, içimi çekerek ve başimi kızgınlıkla iki yana salladım. Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedim ve bana "Hoşçakal, annecigim!" dedin
Öğleden sonra, sen odanda oynayıp,yatagına dizdigin oyuncaklarina bagira çagira şarki söylerken, ben telefon komuşmalarimi yapiyordum. Sana sessiz olmani işaret ettim, sonra yine bir saat kadar telefonda konuştum. Daha sonra bir asker gibi sana emir verdim, "Oyalanip durma, çabuk ödevini yap!" Bana "Peki, annecigim." dedin ve hemen çalişmaya koyuldun. Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi.
     Akşam ben masamin başinda çalişirken, korkarak yanima geldin ve bana umutla, "Annecigim, bu gece kitap okuyacak miyiz?" diye sordun. Sana kesin bir dille, "Bu gece olmaz." dedim, "Odan hâlâ
karmakarişik! Sana kaç kez animsatacagim odani toplamani!" Başin önünde, odana gittin. Çok geçmeden geri geldin ve kapinin yanindan bana bakinca, "Şimdi ne istiyorsun?" diye sordum aksi bir ses tonuyla.
   Küçük kiz,hüzünlü bir yabanciya gülümsedi.
   Bu gülümseme adamin kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakin geçmiste kendisine yardim eden bir dosta tesekkür etmedigini hatirladi.Hemen bir not yazdi,yolladi. Arkadasi bu tesekkürden o kadar keyiflendi ki, her ögle yemek yedigi
lokantada garson kiza yüklü bir bahsis birakti.
   Garson kiz ilk defa böyle bir bahsis aliyordu. Aksam eve giderken,kazandigi paranin bir parçasini her zaman köse basinda oturan fakir adamin sapkasina birakti.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... Iki gündür bogazindan asagi lokma geçmemisti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra,bir apartman bodrumundaki tek odasinin yolunu islik çalarak tuttu. Öyle neseliydi ki, bir saçak altinda titresen köpek yavrusunu görünce,kucagina
aliverdi.
Küçük köpek gecenin sogugundan kurtuldugu için mutluydu.Sicak odada sabaha kadar kosusturdu. Gece yarisindan sonra apartmani dumanlar sardi.
    Bir yangin basliyordu. Dumani koklayan köpek öyle bir havlamaya basladi ki,önce fakir adam uyandi,sonra bütün apartman halki... Anneler,babalar dumandan bogulmak üzere olan yavrularini kucaklayip,ölümden kurtardilar...
   Bütün bunlarin hepsi,bes kurusluk bile maliyeti olmayan bir tebessümün
sonucuydu.

CESARET ÜZERINE

  Yillar once Stanford Hastanesi'nde gönüllü olarak calistigim zaman,cokciddi ve az rastlanan bir hastaliga yakalanmis Liza adinda bir kiz tanidim.Iyilesmesi icin bir tek yol vardi,bes yasindaki erkek kardesinden kan nakli yapilmasi gerekiyordu.Erkek kardesi ayni hastaligin ustesinden gelmisti ve vucudunda hastaligi yenebilecek antikorlar olusmustu.Doktor bu durumu Liza'nin erkek kardesine acikladi ve ona ablasina kan vermeyi isteyip istemedigini sordu.Kucuk cocuk bir an tereddut etti ve derin bir nefes aldiktan sonra,"Evet,eger Liza kurtulacaksa veririm" dedi.Kan nakli yapilirken,kucuk cocuk ablasinin yanindaki yatakta yatiyor ve ablasinin yanaklarina renk geldikce bizimle birlikte gulumsuyordu.Sonra yuzu sarardi ve yuzundeki gulumseme kayboldu.Basini kaldirip doktora baktiktan sonra titreyen bir
sesle,"Hemen mi olecegim?" diye sordu. Yasi cok kucuk oldugu icin,doktorun sozlerini yanlis anlamisti ve
kaninin tumunu ablasina vermesi gerektigini dusunmustu.
Dan Millman

GERCEK BIR ÇEKIRGE OYKUSU

Cogu insan eksik dusundugu yonlerini gostermek istemez.Eksikliklerini herkesten saklamanin daha buyuk bir eksiklik oldugunu anlamaz. Asagidaki hikayeyi okudugunuzda bir eksikligin ustunluge nasil donustugunu goreceksiniz.

9 yasindaki bir Japon cocugun en buyuk hayali gunun birinde cok iyi bir judocu olmaktir. Fakat talihsiz bir trafik kazasi sonucu sol kolunu tamamiyla kaybeder. Hem cocuk hem de ailesi yikilir.Ailesi sirf cocuk oyalansin diye, japonlarin en unlu hocalarindan birini tutarlar.

Hoca kollari sivar,cocuga tek kolla yapabilecegi yegane firlatma hareketini ogretir. Gece gunduz cocukla beraber bu hareketi calisirlar. Bir muddet sonra cocuk hareketi gayet iyi ve hizli bir sekilde yapmaya baslar, fakat hocasi cocuga hergun saatler boyu ayni hareketi adeta ezberletir. Cocuk bu hareketten sikilir ve yeni hareketler ogrenmek istedikce hocasi bu hareketi dunyada en hizli sen yapana dek calismasini ve baska hareket ogretmeyecegini soyler. Bir muddet sonra cocuk bu hareketi yildirim hiziyla yapmaya alisir. Bunun uzerine hoca cocuga artik bir turnuvaya katilma zamaninin geldigini soyler. Olacak sey degildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katilacak. Cocuk itiraz ettkce hocasi "Evlat;sen ogrendigin hareketi yap,gerisini merak etme" diye ogutte bulunur.

1. tur 2. tur derken cocuk turlar? gayet rahat gecer. En nihayet finale gelir. tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen cocugun finaldeki rakibi bolgenin en iyi judocusudur. Cocuk dev cusseli rakibini gorunce korkar. Hocasi yine sakindir, "evlat sen bu harekette dunyada teksin, kendi oyununu yap yeter" der. Cocuk rakibine kendi hareketini simsek hiziyla uygular, rakip kalktikca ayni hareketi yineler. Inanilir gibi degildir, cocuk tek kolla tek hareket sayesinde sampiyon olmustur.

Cocuk dayanamaz ve hocasina sorar "hocam inanamiyorum,ben nasil sampiyon oldum?" der.Hocasi yine sakin ifade ile soyle cevaplar, "Bu zaferin iki sirri var oglum.Birincisi judonun en guc hareketlerinden birini cok iyi yapabilmendir. Ikincisi bu harekete karsi tek bir savunma vardir.O da hareketi yapanin sol kolunu tutmak!..

DOST

İBRAHİIM Peygamber 'i yakmak için müthiş bir ateş yigini hazirlayip içine atmişlar.

O sirada gökte, agzinda küçücük bir kuru dal olan minik bir kuş belirmiş ve peygamberin üzerinden geçerken kuru dali ateşe birakmiş.
IBRAHIM Peygamber kuşa seslenmiş: "O minicik çöpü atmişsin, bu koskocaman ateş için ne fark eder ki?" Kuş, "Olsun, düşman oldugumuz belli olsun" demiş.

Az sonra minicik gagasina bir damla su ile bir başka kuş belirmiş ve o da suyu ateşin üzerine birakmiş.
Ibrahim Peygamber ona da sormuş: "Birdamlacik suyu biraktin ama bu kocaman ateş için ne fark eder ki?"
Kuş cevap vermiş: "Olsun, dost oldugumuz belli olsun

HAYIRLISI OLSUN DERIZ

Iki melek yeryüzünü dolasmaya çikmislar.. Tabii insan kiliginda.. Aksam olmus.. Kentin en zengin semtinde lüks bir villanin kapisini Tanri misafiri olarak çalmislar..

Ev sahipleri somurtarak buyur etmisler onlari.. Yemek falan teklif etmemisler.. Sicacik misafir odalari yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki silte atip "Geceyi burada geçirebilirsiniz" demisler.. Silteleri betona sererken, yasli melek duvarda bir çatlak görmüs. Elini uzatmis. Söyle bir sürmüs yariga.. Duvar eskisinden saglam olmus. Genç melek "Niye yaptin bunu?" diye sormus merakla.. "Her sey her zaman göründügü gibi degildir" demis yasli melek yavasça..

Ertesi aksam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuslar. Her seyleri bir tanecik inekleri imis. Onun sütünü satip geçiniyorlarmis. Ev sahipleri mütevazi sofralarina almis onlari.. Allah ne verdiyse beraber yemisler. Yatma zamani gelince kadin "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalisiniz" demis.. "Bizim yatakta siz yatin, bir rahat uyuyun. Biz su divanda idare ederiz." Günes dogarken uyanan melekler, zavalli adamla karisini iki gözleri iki çesme aglar bulmuslar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatiyormus.

Genç melek öfkeden deliye dönmüs.. "Bunu nasil yaparsin.. Bu kadar iyi insanlarin yegane servetinin ölmesine nasil izin verirsin.. Önceki gece gittigimiz villada her sey vardi, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir sey vermediler. Sen onlarin bodrumlarini tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her seylerini paylastilar. Ineklerinin ölmesine göz yumdun?.." "Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat" demis, yasli melek gene..

"Nasil yani?" diye daha da öfkeyle yinelemis sorusunu genç melek.. "Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat" demis yasli melek bir daha..

Ve anlatmis.. "Ilk gittigimiz zengin evinin o duvar çatlaginin içinde yillar önceden saklanmis bir hazine vardi. Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok magrur, ama hiç paylasmayi sevmeyen insanlar olduklari için bu defineyi bulmayi hakketmemislerdi. Çatlagi kapayip, onlari bu hazineden ebediyyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yataginda yatarken ölüm melegi, adamin karisini almaya geldi. Kadinin hayatini bagislamasina karsilik ona inegi verdim. Her sey her zaman göründügü gibi degildir. Isler bazen istendigi gibi gitmez göründügünde, aslinda olan budur. Eger inançli isen, her iste bir hayir oldugunu düsünürsün. O hayrin ne oldugunu da, bir süre sonra anlarsin.."

YAŞAMDAN BIR KESIT

Acelesi oldugunu onu görür görmez anlamiştim. Saganak halinde yagan yagmura aldiriş etmiyor, ezilmiş haline ragmen saga sola koşuyordu.

Yanina sokularak "Hayrola teyzecigim" dedim. "Bir derdiniz mi var?"

Sicak bir tebessümle; "Buralarin yabancisiyim evladim. Hastane tarafina gidecek bir araba ariyorum" dedi..

"Biraz beklersen ayni dolmuşa binebiliriz" dedim. "Oraya geldigimizde size haber veririm"..

Teşekkür ederek yanima yaklaşti ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altina girdi. Nurlu yüzü yagmur damlaciklariyla islanmiş ve yanaklari pembe pembe olmuştu.

"Torunlarimdan biri menenjit geçirdi" diye devam etti. "Ziyaret saati bitmeden ugramak istemiştim"..

"20 dakikaniz var" dedim. "Hastane yakin ama bu havada araba pek bulunmuyor.."

Duraga herkesten önce geldigimiz için dolmuşa rahatça binecegimizi saniyordum. Ancak araba yanaştiginda arkamizda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettigini gördüm. Içeriye doluşan ve arkadaş olduklari her hallerinden belli olan adamlara; "Önce biz gelmiştik. Sirayi bozmaya hakkiniz var mi?" dedim.

Ön koltukta oturani "Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşim" dedi. "Hem oradaki haklardan kdv de alinmiyormuş.."

Bu laf üzerine de attiklari kahkahadan bindikleri araba sallanmiş sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalişarak "Ben biraz daha bekleyebilirim" dedim. "Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor"..

Bu defa şoför lafa karişarak "Teyzenin arabaya falan ihtiyaci yok be kardeşim" dedi. "Okuyup üfledi mi hastaneye uçuverir.."

Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşip gitti. Yaşli teyze baktim tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şöföre teyzeyi hastanede indirmesini söyledim. Yaşli kadin, yapacagi ziyaretten ümitsiz görünmesine ragmen şikayet etmiyordu.

Üstelik trafik yari yolda tikanip kalmişti. Şöför "Yolun bu durumu hayra alamet degil. Sebebini anlaşam iyi olacak" ..

Arabayi çalişir vaziyette birakip ileri dogru yürüdü ve biraz sonra döndügünde, "Kismete bak yahu" dedi. "Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmiş"..

Heyecanla "Birşey olmuş mu?.. Yani yarali falan var mi?" diye sordum.
"Dolmuşta bulunanlari, teyzenin gidecegi hastaneye kaldirmişlar"..
Göz ucuyla yaşli kadin baktim. Solgun dudaklariyla birşeyler mirildaniyor ve sanki onlar için dua ediyordu..
Şoför koltuga yavaşca otururken "Kismet işte" diye tekrarlayip duruyordu.
"Sen kalk koca bir kamyonla çarpiş. Hem de Türkiye'nin öbür ucundan Hakkari plakali bir kamyonla.."
Hiçbir şey söylemedin. Yanima geldin, boynuma sarildin ve beni öpüp, "Iyi geceler, annecigim. Seni seviyorum!" dedin. Sonra da aceleyle odana gittin.

Daha sonra, duydugum vicdan azabi nedeniyle, boş boş masama bakarak uzun bir süre oturdum. Acaba neden böyle davrandim, diye düşündüm. Beni kizdiracak hiçbir şey yapmamiştin. Sadece büyümeye ve ögrenmeye çalişan bir çocuk gibi davranmiştin. Bugün yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasinda kendimi kaybettim ve sana harcayacak enerjim kalmadi. Bugün sen benim ögretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyi unutmadin ve üstelik ruh halimin iyi olmadigini fark edip, parmaklarinin ucunda gezindin.

Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan yaşamak istiyorum. Yarin, ben de sana, bugün senin bana gösterdigin anlayişi gösterecegim, böylelikle belki gerçek bir anne olabilirim - uyandiginda sana sicacik gülümseyip, okuldan geldiginde sana moral verecegim ve yatmadan sana kitap okuyacagim. Sen gülünce gülüp, sen aglayinca aglayacagim. Kendime daha büyümedigini, bir çocuk oldugunu ve senin annen olmaktan mutluluk duydugumu animsatacagim. Bugün senin anlayişli davranişin bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin bu saatinde sana teşekkür etmeye geldim, çocugum, ögretmenim ve arkadaşim oldugun ve bana gösterdigin sevgi için.
Diana Loomans

Bennet Cerf, güneyin sapa yollarindan birinde yol alan bir otobüste geçen dokunakli bir hikâyeyi aktarmaktadir.

Otobüste elinde bir demet çiçekle yaşli bir adam oturmaktadir.Karşisinda oturan genç kizin gözleri yaşli adamin çiçeklerine takilmaktatir. Yaşli adamin otobüsten inme zamani gelir. Birdenbire çiçekleri kizin kucagina birakiverir. "Çiçekleri sevdiginizi anladim." der. "Karim da size vermemi onaylardi. Ona bu demeti çiçekleri seven birine verdigimi söyleyecegim." Kiz çiçekleri kabul eder. Daha sonra otobüsten inip mezarliga dogru ilerleyen yaşli adami gözleriyle takip eder.
Joe Batten

BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN

Birkaç hafta önce başima çok degişik bir şey geldi.Yatak odamda bebeklerden birinin altini degiştirirken, beş yaşindaki kizim Alyssa yanima geldi ve kendisini yataga atti.
"Annecigim, büyüdügün zaman ne olmak istiyorsun?"dedi
Önce bir tür oyun oynadigini düşündüm ve oyunu sürdürmek için, "Himmm. sanirim büyüdügüm zaman anne olmak istiyorum." dedim.
"O sayilmaz,çünkü zaten annesin. Ne olmak istiyorsun?"
Peki, belki büyüdügüm zaman papaz olurum." dedim bu kez.
"Annecigim, o da olmaz, zaten öyle sayilirsin!"
Bagişla ama hayatim," dedim" ne söylemem gerektigini anlamadim."
Annecigim, sadece büyüdügün zaman ne olmak istedigini soruyorum sana. Ne olmak istiyorsan o olabilirsin!"
O anda o kadar şaşirmiştim ki, hemen bir yanit bulamadim.Alyssa da bunaldi ve odadan çikti.

O birkaç dakikada yaşadigim deneyim beni çok derinden etkiledi.Çok etkilenmiştim, çünkü kizimin gözünde ben hâlâ istedigim bir şey olabilirdim! Yaşim, kariyerim, beş çocugum, kocam, üniversite diplomam, master derecem; hiçbirinin önemi yoktu. Onun gözünde ben hâlâ düşler kurabilir ve yildizlara uzanabilirdim. Onun gözünde benim hâlâ bir gelecegim vardi. Onun gözünde ben hâlâ astronot, piyanist, hatta opera sanatçisi bile olabilirdim. Onun gözünde ben hâlâ büyüyecek ve birşeyler olacaktim.
Çok dürüst ve masum oldugunu anladigim zaman, yaşadigim o olayin gerçekten çok güzel oldugunu farkettim; ayni soruyu büyükannelerine ve büyükbabalarina da sorabilirdi. O kadar içtendi.
Bir yerlerde okumuştum: "Yillar sonra olacagim yaşli kadin, şimdiki benden çok farkli olacak. Içimde bir başka benin varligini hissetmeye başladim."
Evet... siz büyüdügünüz zaman ne olacaksiniz?
Rahibe Teri Johnson

YORGUN ADAM

Adam yorgun argin eve döndügünde 5 yaşindaki oglunu kapinin önünde beklerken bulmuş. N'aber deyip yanindan geçerken çocuk sormuş:
- Babacim sen bir saatte ne kadar para kazaniyorsun? Adam üfleye püfleye yanit vermiş:
- Bir saatte 1,5 milyon lira kazaniyorum.
Çocugun gözleri parlamiş:
- Peki babacigim bana 500 bin lira borç verir misin?
Adam iyice terslenmiş:
- Oglum zaten sinirim tepemde, falan diye söylenip televizyonunun başina geçmiş. Maça dalmiş. Ama aradan bir saat geçtikten sonra sakinleşmiş. Çocugu kirdigini düşünmüş. Odasina gidip başini okşamiş:
- Uyuyor musun... Himmm, al bakalim istedigin 500 bin lirayi. Biraz önce sana sert davrandigim için üzgünüm ama çok yorgundum...
Çocuk parayi alirken sevinçle haykirmiş:
- Teşekkürler babacigim...
Sonra elini yastiginin altina sokup bir sürü madeni 50 - 100 bin liralik çikarmiş. Babasinin verdigi parayi da ekleyip kendisine uzatmiş:
- Babacigim burda tam 1,5 milyon lira var. Şimdi bana bir saatini ayirir misin?

BABA UNUTUR

Dinle oglum, bunlari sana sen uyurken söylüyorum. Küçücük elini yanaginin altina sokmuşsun, nemli alnindaki sari lülelerin yapiş yapiş islak. Odana bir hirsiz gibi süzülerek girdim. Birkaç dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan azabim nefes kesen bi dalga gibi üstüme geldi. Bir suçlu gibi yataginin başucuna geldim.
Neler mi düşündüm oglum? Sabah sabah kizmiştim. Okula gitmek üzere giyinirken seni azarladim, çünkü yüzünü islak havluyla öylesine silivermiştin. Ayakkabilarinin kirli oldugunu görünce sana onlari temizlettim. Bazi eşyalarini yere attiginda sana öfkeyle bagirdim.

Kahvalti ederken bir sürü kusurunu buldum. Yiyecekleri etrafina saçiyordun, lokmalarini çignemeden yutuyordun, ekmegine çok fazla tereyagi sürmüştün. Sen oyun oynamaya gidiyordun, bense trenime yetişmek zorundaydim. Bana baktin elini salladin ve "Güle güle babacigim" dedin. Ben ise kaşlarimi çattim ve "Dik dur!" dedim sana.
Akşam üzeri de durum farksizdi. Eve gelirken seni yere çömelmiş arkadaşlarinla bilye oynarken buldum. Çoraplarin yirtilmişti. Arkadaşlarinin önünde seni küçük düşürdüm ve kolundan tutup eve götürdüm. Bu çoraplar çok pahaliydi ve giymek istiyorsan dikkatli olmaliydin. Düşün oglum bunlari sana baban söylüyordu!

Hatirliyor musun? Sonra çalişma odama girdin.Gözlerinde incinmiş bir ifade vardi. Kagitlarimin üzerinden sana baktigimda bir an için çikmaya yeltendin. "Ne istiyorsun?" diye bagirdim sana.

Hiçbirşey söylemeden koşup boynuma sarildin ve beni öptün. Hem de büyük bir sevgiyle. Sonra koşarak dişari çiktin.
Kagidim elimden düştü. Bana neler oluyordu? Sürekli senin hatalarini buluyordum. Seni böyle ödüllendiriyordum. Seni sevmedigim için degil bu; senden çok şey bekledigim için. Seni kendi çagimin deger yargilarina göre degerlendiriyorum çünkü.

Oysa ki senin pek çok güzel özelligin var. Kalbin öylesine yüce ki! Bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanitliyor.
Bu gece başka hiçbir şeyin önemi yok oglum. Karanlikta, yataginin yaninda diz çöktüm ve çok utaniyorum.
Bunlari sana uyanikken anlatsam da anlamazsin biliyorum. Ama yarin gerçek bir baba olacagim. Seninle oynayacagim. Sen aci çektiginde aci çekecek, sen güldügünde gülecegim. Dilimin ucuna kötü şeyler geldiginde dilimi isiracagim. Kendi kendime sürekli, "O bir çocuk!" diyecegim.

Ben seni büyük bir adam gibi gördüm. Oysa ki sen daha küçük bir çocuksun. Daha dün annenin kollari arasindaydin, başini onun omzuna dayamiştin. Ah, senden çok şey bekledim oglum, çok şey bekledim.

Insanlari eleştirmek yerine onlari anlamaya çalişalim. Ne yapmak istediklerini anlayalim. Sempati, hoşgörü ve nezaket eleştiriden çok daha yararlidir. "Bilmek affetmektir." Dr. Johnson'in da söyledigi gibi, "Tanri bile insani son gününe kadar yargilamaz." O halde neden biz yargilayalim?
Eleştirmeyin, kinamayin ve şikayet etmeyin!
Yaşanmiş mi?..
Acelesi oldugunu onu görür görmez anlamiştim. Saganak halinde yagan yagmura aldiriş etmiyor, ezilmiş haline ragmen saga sola koşuyordu. Yanina sokularak "Hayrola teyzecigim" dedim. "Bir derdiniz mi var?" Sicak bir tebessümle; "Buralarin yabancisiyim evladim. Hastane tarafina gidecek bir araba ariyorum" dedi..
"Biraz beklersen ayni dolmuşa binebiliriz" dedim. "Oraya geldigimizde size haber veririm".. Teşekkür ederek yanima yaklaşti ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altina girdi. Nurlu yüzü yagmur damlaciklariyla islanmiş ve yanaklari pembe pembe olmuştu.
"Torunlarimdan biri menenjit geçirdi" diye devam etti. "Ziyaret saati bitmeden ugramak istemiştim".. "20 dakikaniz var" dedim. "Hastane yakin ama bu havada araba pek bulunmuyor.."
Duraga herkesten önce geldigimiz için dolmuşa rahatça binecegimizi saniyordum. Ancak araba yanaştiginda arkamizda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettigini gördüm. Içeriye doluşan ve arkadaş olduklari her hallerinden belli olan adamlara; "Önce biz gelmiştik. Sirayi bozmaya hakkiniz var mi?" dedim.

Ön koltukta oturani "Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin arkadaşim" dedi. "Hem oradaki haklardan kdv de alinmiyormuş.."

Bu laf üzerinede attiklari kahkahadan bindikleri araba sallanmiş sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalişarak "Ben biraz daha bekleyebilirim" dedim. "Ama şu ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor"..

Bu defa şoför lafa karişarak "Teyzenin arabaya falan ihtiyaci yok be kardeşim" dedi. "Okuyup üfledi mi hastaneye uçuverir..". Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşip gitti. Yaşli teyze baktim tevekkülle susuyordu.

5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şoföre teyzeyi hastanede indirmesini söyledim. Yaşli kadin, yapacagi ziyaretten ümitsiz görünmesine ragmen şikayet etmiyordu. Üstelik trafik yari yolda tikanip kalmişti. Şoför "Yolun bu durumu hayra alamet degil. Sebebini anlaşam iyi olacak".. Arabayi çalişir vaziyette birakip ileri dogru yürüdü ve biraz sonra döndügünde, "Kismete bak yahu" dedi. "Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmiş".. Heyecanla "Birşey olmuş mu?.. Yani yarali falan var mi?" diye sordum.

"Dolmuşta bulunanlari, teyzenin gidecegi hastaneye kaldirmişlar"..

Göz ucuyla yaşli kadina baktim. Solgun dudaklariyla birşeyler mirildaniyor ve sanki onlar için dua ediyordu.. Şoför koltuga yavaşca otururken "Kismet işte" diye tekrarlayip duruyordu. "Sen kalk koca bir kamyonla çarpiş. Hem de Türkiye'nin öbür ucundan gelen Hakkari plakali bir kamyonla.."

GÖRMEK IÇIN GÖZ ŞART DEGILDIR

Aamın biri, ilk defa gittigi küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezindikten
sonra yol kenarinda duran bir arabanin yanina sokulmuş ve arka koltukta tek
başina oturan çocuga:
- Buralarin yabancisiyim, demiş. Parkin hemen yani başindaki firini
ariyorum. Çok yakin oldugunu söylediler.
Çocuk arabanin penceresini iyice açtiktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sag tarafa gitmeniz gerekiyor
herhalde.
Adam, çocugun da yabanci olmasina ragmen bunu nasil anladigini sormuş ister
istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş. Kuş
civiltilari da oradan geliyor, zaten.
- Iyi ama, demiş adam. Bunlarin parktan degil de tek bir agaçtan gelmedigi
ne malum?
- Tek bir agaçtan bu kadar yogun koku gelmez, diye atilmiş çocuk. Üstelik
manolyalar da katiliyor onlara. Hem biraz derin nefes alirsaniz, firindan
yeni çikmiş ekmeklerin kokusunu da duyarsiniz.
Adam, gözlerini hafifçe kisarak denileni yaptiktan sonra, cebinden bir kagit
para çikartip teşekkür ederken fark etmiş onun kör oldugunu.
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarida kesmesinden anlamiş, adamin
kendisini fark ettigini.
Işiga hasret gözlerini ondan saklamaya çalişirken:
- Üç yil önce kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki...
Sizinkiler saglam, öyle degil mi?
Adam çocugun tarif ettigi yerde bulunan firina dogru yönelirken:
- Artik emin degilim, demiş. Emin oldugum tek şey, benden daha iyi
gördügün...

********************

Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanitti, sonra
"Bu yil, yepyeni bir ögrencimiz var. Çok ilginç biri bakalim bulabilecek
misiniz" dedi..

Ayaga kalkip etrafa bakmaya baslamistim ki, yumusak bir el omzuma dokundu..
Döndüm.. Yüzü iyice kirismis bir yasli hanimefendi, bana gülümsüyerek
bakiyordu..
"Ben Rose" dedi.. "Benim adim Rose, yakisikli.. 87 yasindayim. Madem
tanistik seni kucaklayabilir miyim?." Güldüm.. "Tabii" dedim..
"Hadi saril bana.."
Öyle simsiki sarildi ki..
"Bu kadar genç ve masum yasta üniversiteye niye geldin" diye saka yaptim..
Minik bir kahkaha ile yanitladi:
"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk
doguracagim.Sonra emekli olup dünya turuna çikacagim.."
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadas
olmustuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, siniftan hep birlikte çiktik ve hep
kantinde lafladik..Öyle akilli ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle,
derslerden daha çok sey ögrendigimi hissediyordum. Sömestr boyunca Rose
kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafi çevriliyor, çok çabuk arkadas
ediniyordu. Iyi giyinmeyi seviyor, diger ögrencilerin ilgisini çekmeye
bayiliyordu. Rose hayatini yasiyordu.. Hepimizden daha canli, daha dolu
yasiyordu..
Sömester sonunda, Futbol Balosuna davet ettik, Rose'u.. Konusma yapmasi
için.. Orada bize verdigi dersi unutmama imkan yok.. Konusmasini önceden
hazirlamis ve bir yigin karta kocaman kocaman
yazmisti. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartlari elinden düsürdü.
Konusma darmadagin olmustu. Saskin, biraz da utanmis mikrofona dogru
egildi..
" Ne kadar beceriksizim, degil mi?.. Özür dilerim.. Buraya gelmeden önce
heyecanim yatissin diye bir duble viski attirdim. Sonucu görüyorsunuz..
Simdi bu kartlari toplasam bile onlari yeniden siraya koymam mümkün
degil.. Onun için en iyisi ben size aklimda kalanlari söyleyeyim, olur
mu?.." Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldi ve
konusmasina basladi:

"Yaslandigimiz için, eglenmekten, oynamaktan, yasamaktan vazgeçmeyiz..
Eglenmek, oynamak ve yasamaktan vazgeçtigimiz için yaslaniriz. Genç
kalmanin, mutlu olmanin ve basariya ulasmanin sadece dört sirri vardir..

Hergün gülmek ve yasama katacak mizah bulmak.. Bir rüyaniz olmali mutlak..
Rüyalarinizi kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafimizda dolasan pek çok kisi
aslinda ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok..
Yaslanmakla, büyümek arasinda çok büyük bir fark vardir.. Eger 19
yasindaysaniz ve bir yil hiçbirsey yapmadan, hiçbirsey üretmeden bir yil
sirtüstü yatarsaniz, sadece bir yas yaslanir, 20 olursunuz.. Ben 87
yasindayim ve ben de bir yil hiçbirsey yapmadan, hiçbirsey üretmeden
sirtüstü yatarsam, 88 yasimda olurum. Herkes bir yilda bir yas
yaslanir.Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur. Oysa bir
yas daha büyümek için, mutlak birseyler yapmak, üretmek, kendini
gelistirecek firsatlari bulmak ve kullanmak gerekir.Asla pisman olmayin..
Biz yaslilar, genelde yaptiklarimizdan degil, yapmadiklarimizdan pisman
oluruz çünkü.. Ölümden korkan insanlar, pisman olanlardir.. Pisman olmaktan
korktuklari için hiçbirsey yapmayanlardir.." Ders yili sonunda Rose,
yillarca önce baslayip, yasam mücadelesi içinde
ara vermek zorunda kaldigi üniversiteyi derece ile bitirdi.. Mezuniyet
töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.
Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite ögrencisi katildi.
"Yapabilecegimiz herseyi yapmak için asla geç olmayacagini" hepimize hem de
nasil ögreten bu muhtesem kadinin anisina layik bir törendi bu.. Rose'un
ögretisi aslinda dünyanin bütün üniversitelerinde zorunlu ders
olmaliydi:
"Çok geç diye bir zaman yoktur!.."
************************
Bir gün Avrupanin ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen
çocugun biri bir vitrinde çok hos bir tablo görür. Tablo belliki
oldukça pahalidir.
Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin dogum gününe almayi ister ve
bir is bulup kit kanaat geçinerek biriktirdigi tüm para ile o magazaya
gider. Sanslidir tablo hala satilmamistir. içeri girer ve tabloyu bir süre
yakindan izledikten sonra resmi yapan sanatçiyi bulur ve 'Abimin dogum
günü için bu resmi satin almak istiyorum' tüm paramda bu kadar der.
Ressam bir süre düsündükten sonra. Resmi paketler ve resmi satar.
Çocuk paketini alir ve tesekkür ederek çikar.
Magazada adamin arkadaslarida vardir ve saskin saskin sorarlar -
Sen ne yaptin o resmin degeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cüzi bir
rakama sattin?
Adam cevap verir:
Evet ben bu resme milyonlarini verecek bir sürü insan bulabilirdim ancak
tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?

O'NU BIR GÜN TERK EDECEGIM

                          
   Onunla tanıştığımız zaman ben 14 yaşındaydım, o ise benden oldukça yaşlı. Hayatına giren ilk kişi degildim ve sonuncusu da olmayacaktım kuşkusuz. Herkes bu beraberlik için yaşimin çok küçük oldugunu düşünüyordu . Aslinda hic bir zaman yaşinizin uygunlugu söz konusu olamaz böyle bir ilişkide... Ilk onceleri sadece yakin arkadaslarimla paylastim kucuk sirrimi. Sadece gonul eglendiriyordum onunla (ne kadar da aptalmisim...) Aileme anlatamazdim. Sanirim 'kiyametin kopmasi' diye adlandirilan durum, olanca gercekligi ile cikardi karsima. Gizledim, gizlendim... Baslangicta cok seyrek bulusuyorduk.
   Daha sonra bulusmalarimizin sayisi artti. Gonul eglendirmek demistim ya, palavra. Cok zaman gecmesine gerek kalmadi hayatimda kapladigi yeri anlamam icin. Evet, onu seviyordum.. Ama yine de, aklimda hep ayni dusunce vardi: 'Onun tutsagi degilim ve istedigim zaman terk edebilirim.' Buyurun size ikinci palavra. Ne, zamanla hayatimin her safhasina yerlesmesini fark etmem yetti onu terk etmeme ne de annemin bizi yakalamasi. Aslinda bizi yakaladi demem yanlis. Izlerimizi buldu, ardinda biraktiklarini gordu. Kizmadi, bagirmadi, sadece kisa bir nasihat cekti. Biliyordu cunku bulusmamizi yasaklamasinin bir sey ifade etmeyecegini. O zamana kadar gizli devam ediyordu, yine gizli kalabilirdi ne de olsa. Zaman gectikce birbirimize baglandik (Palavra uc... Ben ona baglandim, tabii ki onun umurunda bile degildim.).
      Su an donup geriye bakiyorum da, 12 uzun yil gecti ve veren taraf hep ben oldum. O bana sahte mutluluklar verdi sadece, bense her seyimi. Herhalde hayatta canimi verecegim tek o oldu. Onun icin kavga ettim, onun yuzunden hastalandim, ama hic bir zaman ayirmadim yanimdan, ayiramadim... Biliyordum nelere yol a?tigini, goruyordum. once onu sevmeyi ogrendim, sonra nefret etmeyi. Beraber olmayi istemedigim anlarda bile yanimda olmaya devam ettigini gordum. Irademi yerle bir ettigine, beni kendimle karsi karsiya getirdigine sahit oldum. Baskalarini kirdim onun yuzunden ve ben daha da fazla kirildim. Insanlarla arama girdi. Arkadaslarim ondan nefret etti cogu zaman. Hatta ben bile tiksindim bazen, ondan, bedenime ve ruhuma sinen kokusundan.          Dudaklarimin her dokunusunda, ben onun ruhundan caliyordum, o benim bedenimden. O her seferinde yeniliyordu kendini, bense gittikce kotulesiyordum. Ama bir turlu terk edemedim. Aslinda bir ka? kez denedim ayrilmayi. Hepsinde de donusum bir oncekinden guclu oldu. Yoklugunda kivrandim hasretinden, alismaya calistim, ama asla aklimdan atamadim. Uzun ve stresli geceler hep ev sahibim oldu. Tirnaklarimi yedim, yetmedi kuruyemise basladim. Ayrilik kilo aldirdi.. Ve ben hep geri dondum. Hatta su an bile yanimda. Ama yine de yemin ediyorum burada, hepinizin onunde: 'Bir gun birakacagim, bu lanet olasica sigarayi.'

SEVGININ IŞIGI

                         
    Otobüs yolculari elinde beyaz bir baston tasiyan genç ve güzel kadinin otobüse binisini içten gelen bir sempati ile izlediler.. Basamaklari geçti. Bos oldugu söylenen koltugu el yordami ile buldu. Oturdu.. Çantasini kucagina aldi. Bastonu koltuga yasladi. 34 yasindaki Susan, bir yildir görmüyordu.
    Bir yanlis teshis sonucu görmez olmus, birden karanlik bir dünyanin içine düsmüstü. Öfke.. Kizginlik.. Kendine acima.. Hayatta tek dayanagi artik kocasi Mark'ti.. Mark hava kuvvetlerinde subaydi. Susan'i bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Mark karisinin içine düstügü umutsuzlugu hemen farketmisti. Ona yeniden güç kazanmasi, kaybettigi kendine güvene yeniden sahip olmasi için yardim etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduguna inanmali, kimseye bagimli olmadan yasayabilmeliydi.
   Sonunda Susan'i isine dönmeye ikna etti. Peki ama evden ise nasil gidecekti?.. Genelde otobüsle giderdi. Ama simdi koca kenti bir uçtan ötekine tek basina geçmekten korkuyordu. Mark her sabah onu arabasi ile ise birakmayi önerdi. Kendi isi tam aksi yönde oldugu halde.. Ilk günler Susan kendini rahat hissetti. Mark da, "Görmüyorum, artik hiçbir ise yaramam" diyen karisini çalismaya baslattigi için mutluydu. Ama bir süre sonra Mark islerin iyi gitmedigini farketti. Baskasina bagimli yasamin Susan'i mutlu etmesi mümkün degildi. Ise eskiden oldugu gibi kendi basina otobüsle gitmeliydi.
   Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kirilgan, o kadar öfkeliydi ki.. Ne yapabilirdi?.. "Otobüs" lafi agzindan çikar çikmaz, Susan öfkeyle haykirdi.. "Nasil yaparim?.. Görmüyor musun ben körüm!.. Nerde oldugumu nerden bilirim, nereye gittigimi nasil anlarim.. Galiba sana agir gelmeye basladim, beni basindan atmaya çalisiyorsun.." Duyduklari Mark'in kalbini fena halde kirdi. Ama ne yapacagini biliyordu.. "Her sabah ve aksam otobüsünü arabamla takip edecegim. Sen bu yolculugu tek basina yapmaya hazir olana dek sürecek bu.." Tam iki hafta Mark, Susan'in otobüsünün arkasindan gitti.. Iki hafta boyu karisina görme disindaki duyularini nasil kullanacagini anlatti. Özellikle duymanin pek çok sorunu çözecegini izah etti. Kulaklari ona nerede oldugunu söyleyebilirdi. Yeni yasam tarzina alismasina yardimci olabilirdi. Otobüs söförü ile ahbab olursa, hersey kolaylasir, söför hergün ona önde bir yer bile ayirirdi. Nihayet Susan, yolculugu tek basina yapmaya hazir oldugunu hissetti.
     Pazartesi sabahi geldi.. Ayrilirken, otobüsünün geçici eskortu kocasina, hayattaki en büyük dostuna sarildi.. Gözleri yasla doluydu Susan'in.. Kocasina öyle tesekkürle doluydu ki.. Onun sabri, sadakati, destegi ve sevgisiyle umutsuzluk uçurumundan nasil çikmis, nasil yeniden hayata dönmüstü.. "Allahaismarladik" dedi kocasina ve uzun zamandan beri ilk defa ters yönlerde yola çiktilar. Pazartesi.. Sali.. Çarsamba.. Hergün mükemmel geçti Susan için.. Kendini hiç bu kadar iyi hissetmemisti. Yapiyordu.. Basariyordu.. Tek basina basariyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyordu iste..
    Cuma sabahi, Susan her günkü gibi otobüse bindi.. Ofisinin karsisindaki durakta inerken bilet parasini uzatti söföre.. "Sizi kiskaniyorum bayan" dedi, söför.. Susan söförün baskasina hitap ettigini düsündü.. Bir körün gipta edilecek nesi olabilirdi ki?.. "Neyimi kiskaniyorsunuz benim" diye sordu söföre.. "Sizin kadar sevilmek, sizin kadar sefkat ve sevgiyle korunmak çok hos bir duygu olmali bayan" dedi söför.. "Nasil yani" dedi, Susan.. "Bir haftadir, her sabah yakisikli bir subay kösede duruyor ve siz otobüsten inene kadar izliyor. Yolu kazasiz geçmenize bakiyor, ofisinize girene kadar oradan ayrilmiyor. Sonra size bir öpücük yolluyor, elini salliyor ve yürüyüp gidiyor. Siz çok talihli bir kadinsiniz bayan..
    " Mutluluk göz yaslari Susan'in yanaklarindan akmaya basladi. Ve birden hatirladi.. Mark'i hiç görmüyordu ama, bir haftadir yaninda oldugunu hem de öyle kuvvetli hissediyordu ki.. Talihli, gerçekten çok talihli idi. Öyle bir armagan vermisti ki ona hayat, görmekten daha degerliydi.. Bu armaganin varligina inanmasi için görmesi gerekmiyordu. Sevginin aydinlatmayacagi hiçbir karanlik yoktu çünkü.. --

OGRENDIM KI!

   Yillar sonra ögrendim ki...Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsiniz. Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karsi tarafa birakirsiniz Ögrendim ki...Güveni gelistirmek yillar aliyor, yikmak bir dakika.
Ögrendim ki...Hayatinda nelere sahip oldugun degil kiminle oldugun önemli.
Ögrendim ki...Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün, ama sonrasi icin bir seyler bilmek gerek.
Ögrendim ki...Kendini en iyilerle kiyaslamak degil, kendi en iyinle kiyaslamak sonuç getirir.
Ögrendim ki...Insanlarin basina ne geldigi degil, o durumda ne yaptiklari önemli.
Ögrendim ki...Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her isin iki yüzü var.
Ögrendim ki...Olmak istedigim insan olabilmem çok vakit aliyor.
Ögrendim ki...Karsilik vermek, düsünmekten çok daha basit.
Ögrendim ki...Bütün sevdiklerinle iyi ayrilman gerek, hangisi son görüsme olacak bilemiyorsun.
Ögrendim ki..."Bittim" dedigin andan itibaren pilinin bitmesine daha çok var.
Ögrendim ki...Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin hayatini kontrol eder
Ögrendim ki...Kahraman dedigimiz insanlar bir sey yapilmasi gerektiginde, yapilmasi gerekeni sartlar ne olursa olsun yapanlar.
Ögrendim ki...Affetmeyi ögrenmek deneyerek oluyor.
Ögrendim ki...Bazi insanlar sizi çok seviyor ama, bunu nasil gösterecegini bilemiyor.
Ögrendim ki...Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz, bazilari hiç karsilik vermiyor.
Ögrendim ki...Para ucuz bir basari.
Ögrendim ki...Düstügün anda seni tekmeleyecegini düsündüklerinden  bazilari kaldirmak için elini uzatir.
Ögrendim ki...Iki insan ayni seye bakip tamamen farkli seyler görebilir.
Ögrendim ki..Asik olmanin ve aski yasamanin çok çesidi vardir.
Ögrendim ki..Her sartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.
Ögrendim ki..Hiç tanimadigin insanlar, iki saat içinde, senin hayatini degistirebilir.
Ögrendim ki.....Duvarda asili diplomalar insani insan yapmaya yetmez.
Ögrendim ki..Karsindakini kirmamak ve inançlarini savunmak arasinda çizginin nereden geçtigini bulmak zor.
Ögrendim ki..Gerçek arkadaslar arasina mesafe girmez. Gerçek asklarinda!
Ögrendim ki...Tecrübenin kaç yasgünü partisi yasadiginizla ilgisi yok,ne tür deneyimler yasadiginizla var.
Ögrendim ki..Aile hep insanin yaninda olmuyor. Akrabaniz olmayan  insanlardan ilgi, sevgi ve güven ögrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik degil.
Ögrendim ki...Ne kadar yakin olursa olsunlar en iyi arkadaslar da ara sira üzebilir. Onlari affetmek gerekir.
Ögrendim ki..Bazen baskalarini affetmek yetmiyor. Bazen insanin kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Ögrendim ki..Yüreginiz ne kadar kan aglarsa aglasin dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Ögrendim ki.. Sartlar ve olaylar, kim oldugumuzu etkilemis olabilir. Ama ne oldugumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Ögrendim ki..Iki kisi münakasa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamina gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamina gelmez.
Ögrendim ki..Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem,firsatin yaninda cüce kalir.
Ögrendim ki.. Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pismanligin uzun yillar sürüyor..
Yahya SAGLAM

GÖZLER VARDIR SÖZLERI YARATAN  SÖZLER VARDIR SAATLERCE AGLATAN

Erkekler mi daha akilli yoksa kadinlar mi , cevap vermek çok zor ama siz hiç bacaklari güzel diye bir erkegin arkasindan koşan kadin gördünüz mü?
Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldir.
Dal rüzgari affetmiştir ama, kirilmiştir bir kere.
Güç olan bir şeyi yapmaya çaliş, bu sana iyi gelecektir. Yapmiş oldugun şeylerin üstünde bir şey yapmadikça hiç bir zaman büyüyemezsin. Ronald E. Osborn
Dehanin onda biri hayal gücü , onda dokuzu terdir.  A.Edison
Insani az bilmek kadar kuşkulandiran hiç bir şey yoktur.Francis Bacon
Zevkle ögrendigimizi hiç bir vakit unutmayiz. Alfred Mercier
Insan, hayatinin dörtte üçünü yapamayacagi şeyleri istemekle geçirir. Çiçero
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar da alçalamaz.Hölderlin
Sürekli olarak kendini yönetebilmek, insanin sahip olabilecegi en degerli yeteneklerden birisidir.Bertland Russell
Herkesi kusurlari ile gören bir kimsenin, senden de teşekkürle söz edecegini sanma. Sadi
Aptal , susarak kazandiklarini konuşarak kaybedendir.
Eger kendinizi disipline edemezseniz , başkalari tarafindan disipline edilirsiniz.
Yaptiklariniz için pişmanlik zamanla geçer , ancak yapmadiginiz şeylere pişmanligin çaresi yoktur.
Ne tarafa gidersen git , gittigin yol rüzgara karşi ve yokuştur.
Sevmek , karşiliginda sevilmeme riskini göze almaktir.
Yaşamak için bilmek , bilmak için anlamak , anlamak için dinlemek gerekir.
Terübe , bir insanin hayatta yaptigi hatalarin toplamidir.
Iş yaşaminda tatminsizlik , gelişme ve büyüme için şarttir.
Iyi idaresici önce ögrenir , sonra çalişir , daha sonra danişir ve en son icra eder.
Başarinin sirri detayda gizlidir.
Açikca nefret etmek , asil düşüncesini gizlemekten daha soylu bir davraniştir.
Affetmek zaferin zekatidir.
Akilli konuşur , çünkü onun söylemek istedikleri vardir. Aptal konuşur , çünkü kendisinin bir şeyler söylemek zorunda oldugunu sanir.
Amaç , sevgi ugruna ölmek degil , ugrunda ölünebilecek sevgi bulmaktir.
Aşk kalbimizin saygisiz misafiridir ; bize sormadan gelir , bize sormadan gider.
Ayrilik ; küçük bir aşki söndürür , büyük bir aşki daha da güçlendirir.
Başa gelen cehaletlerden başkalarini sorumlu tutmak cehalet alametidir.
Başari , istedigini elde etmektir. Mutluluk ise elde ettigini sevmektir.
Başkalarini ziyaret ve onlara hediye vermek kalplerin kilidini açan iki altin anahtardir.
Bazi kişiler için başkalarinin kusurlari birer hazinedir. Onlari bulmak için her türlü yola başvururlar.
Bazilari büyük dogar , bazilari büyüklügü kazanir , bazilarina da büyüklük yakiştirilir.
Bilgi , insani kuşkudan ; iyilik , aci çekmekten ; kararli olmak , korkudan kurtulmaktir.
Bilginin efendisi olabilmek için , çalişmanin esiri olmak gerekir.
Bilgisine göre davranmayan kimse , üzerine kitap yüklenmiş hayvandan başka bir şey degildir.
Bilgisizligin üç biçimi vardir ; gerekeni bilmemek , kötü bilmek , gereksiz şeyi bilmek.

GÜL BAHÇESI

 Zamanin birinde bir kasabada yasayan dünyalar guzeli bir kiz varmis. Bu kiz oyle guzelmis ki cok uzak sehirlerden ve ulkelerden çok zengin, cok yakisikli, asil pek cok delikanli onu gormeye gelirmis. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi reddeden guzel kiz kimseleri begenmezmis. Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kiza asik olan genç bir delikanli da bu kizi istemis. Ama kiz onu da reddetmis. Aradan uzun yillar gecmis. Bizim delikanli kasabadan ayrilmis. Kendine baska bir hayat kurmus ve evlenmis, coluk cocuga karismis. Bir gun yolu bir zamanlar yasadigi guzel, kucuk kasabaya dusmus. Orada tanidik birine rastladiginda aklina bir zamanlar orada yasayan dunyalar guzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus. Yasli adam onunde gul bahcesi olan bir evi gostererek kizin evlendigini soylemis. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek merak etmis. Bir gun gizlenip kocasini evden cikarken gormus. Kizin kocasi sisman, kel ve cirkin mi cirkin bir adammis. Ustelik zengin bile degilmis. Cok merak eden adam kocasi gittikten sonra evin kapisini calmis. Kiz kapiyi acinca kendini tanitmis ve neden boyle bir adamla evlenmis oldugunu sormus. Kiz da ona arkasindaki gul bahcesinden en guzel gul'u koparip getirirse cevabi verecegini bu arada tek sartinin bahcede ilerlerken geriye donmemesi oldugunu soylemis. Adam da bunun uzerine yuzlerce guzel gulun oldugu bahcede ilerlemeye baslamis. Birden cok guzel sari bir gul gormus. Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gul gozune çarpmis. Tam ona uzanirken daha ilerde muhtesem guzellikte kirmizi bir gul goncasi gormus. Derken bir de bakmis ki bahcenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gul'u koparip kiza goturmus. Bahcenin en guzel gulunu getirmesini beklerken kiz bir de ne gorsun yapraklari solmus ciliz bir gul. Bunun uzerine adama donen kiz soyle demis; "Bak gordun mu? Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur gecer ve sen en kotusune razi olmak zorunda kalirsin. Bu yuzden genclik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi ogrenmek gerekir."

ÖLMEYEN SEVGİ

    Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk gördügü banka oturup sevdigini beklemeye başladi. Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden vardi. Sevgilisinin en sevdigi çiçekler bunlardi. Kirmizi, kipkirmizi, kan kirmizisi güller... Sanki dalindan yeni koparilmiş gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemliside özlem ve hasret kokuyordu güller...
   Hepsinin üzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor gibiydiler. Genç adam güllere bakti, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, " Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdigini görecegi için kalbi yine deli gibi atmaya başlamişti. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacagini hayal etse kalbi yine böyle yerinden çikacakmiş gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerinde ragmen ikiside sevgisinden hiç birşey kaybetmemişti.. Onlari hiç birşey ayiramazdi... Ne hasret, ne ayrilik, nede ölüm... Genç adam telaşla saatine bakti. Sevdigi yine geç kalmişti, 1 dakika geç kalmişti. Üstelik o, sevdigini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o her zaman bunu yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksiz denize dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi kiza olan aşki gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga uzaniyordu...Aslinda bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarinda sözleneceklerdi. Delikanli önce bunu sevdigine açmiş, sonrada gidip 2 tane yüzük almişti. Bu kadar önemli bir günde bari, onu bekletmemeliydi..
    Ama alişmişti artik beklemeye, zarari yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yapraklari nedense hala yaşli idi. Bir türlü anlamiyordu onlari. Herşey bu kadar güzelken neden agliyorlardi ki ? Işte az sonra sevdigi gelecek, ona sarilacak, kucaklaşacaklardi...Sonra söz yüzüklerini takip, evlilige ilk adimlarini atacaklardi. Genç adam öyle heyecanliydi ki sevdigine kavuşmak için can atiyordu... Martilara bakti, birbirleriyle oynaşip, uçuşan martilara... Ne kadar güzel dansediyorlardi havada. Tekrar saatine bakti genç adam Endişelenmeye başlamişti. Sevgilisi yine geç kalmişti hemde çok.Bu kadar geç kalmamasi gerekiyordu. Işte hergün burada buluşmak için sözleşmiyorlar miydi?
    Her gün sahilde, martilara bakarak, denizin onlara anlattigi masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret gidereceklerine söz vermiyorlar miydi ? O zaman neden gelmemişti yine ??...Aklina kötü düşünceler gelmeye başladi. Hayir.. hayir..olamazdi. Sevdigine birşey olamazdi. Onsuz hayat yaşanmazdi ki... O ölse bile devamli benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş degildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarini kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafindaki insanlar ona sanki kaçik gibi bakiyorlardi. Rahatsiz olmaya başladi bakişlardan. Artik bikmişti... Yine sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladi. Gözlerini kapatti. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu.
   Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladi... Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gidiyim diye mirildandi...Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanina koyar, ona vermiş olurdu... Genç adam ayaga kalkti.Sevdigiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardindaki kabristana dogru yürümeye başladi... -

KAZA

   Istirap içindeyim. Artik ben bir istatistigim. Buraya ilk geldigim zaman  kendimi çok yalniz hissettim. Çok kederliydim ve bana ilgi ve anlayis   gösterilmesini bekliyordum. Bu olmadi. Sadece, vücutlari en az benimki   kadar kötü berelenmis binlerce baska insan gördüm. Bana bir numara verildi   ve "trafik kazasindan ölümler" bölümüne gönderildim. Öldügüm gün, okulda  siradan bir gündü. Otobüse binmis olmayi ne kadar isterdim! Ama otobüsü  küçümsüyordum.  Annemden arabayi nasil zorla aldigimi hatirliyorum. "Lütfen" demistim. "Bütün çocuklar okula arabayla geliyorlar." Saat 2.50'de zil çaldigi zaman, kitaplarimi dolabima attim. Ertesi sabaha kadar özgürdüm.    
   Park yerine kostum. Arabayi kullanacak ve kendi kendimin patronu olacak olmam
bana çok heyecan veriyordu. Kazanin nasil oldugu önemli degil. Avarelik ediyor, hizli gidiyor, çilgin hareketler yapiyordum. Ama özgürlügün tadini çikariyor ve egleniyordum. Hatirladigim en son sey çok yavas ilerleyen yasli bir kadinin önüne geçtigimdi. Sonra bir çarpisma sesi duydum ve müthis bir sarsinti hissettim. Her yer cam ve çelik parçalari ile dolmustu. Bedenimin sanki
içi disina çikmisti. Birisi haykiriyordu. Bu galiba bendim. Sonra, birden uyandim. Etraf çok sessizdi. Bir polis memuru basimda duruyordu. Derken bir de doktor gördüm. Bedenim paramparçaydi. Her tarafim kan içindeydi.
   Bir sürü yerime cam parçalari saplanmisti. Çok tuhafti, çünkü hiçbir sey hissetmiyordum. Ayy, durun neden o çarsafi yüzüme örtüyorsunuz? Ölmem mümkün degil. Daha henüz 17 yasindayim. Bu gece bir kizla randevum var. Önümde upuzun bir hayat var. Daha ben ne yasadim ki? Hayir, ölmüs olamam.
Sonra, beni bir çekmeceye yerlestirdiler. Ailem beni teshis etmeye geldi.Neden beni böyle görmek zorunda kaldilar?  Neden, annem hayatinda basina gelen en korkunç seyi yasarken onun gözlerine bakmak zorundayim? Babam birdenbire ihtiyarlamis gibiydi.
Sorumlu kisiye, "Evet, bizim oglumuz" dedi. Cenaze töreni çok garipti. Bütün akrabalarim ve arkadaslarim tabutumun yanina geldiler ve bana hiç görmedigim kadar üzgün gözlerle baktilar.Arkadaslarimin bazilari agliyordu. Bazi kiz arkadaslarim ise elime  dokundular ve hiçkirarak uzaklastilar
    Lütfen, birisi beni uyandirsin. Beni burdan çikarin. Annemi ve babami bu  kadar üzgün görmeye dayanamiyorum. Büyükannem ve büyükbabam o kadar bitkinler ki yürüyemiyorlar. Kiz ve erkek kardeslerim hayalet gibi dolasiyorlar. Herkes bir saskinlik içinde. Robot gibi hareket ediyorlar.
     Herkes beni dinlesin. Kimse buna inanamiyor. Ben de inanamiyorum. Lütfen beni gömmeyin! Ben ölmedim! Benim daha yapacak çok seyim var.
Tekrar gülmek ve kosmak istiyorum. Sarki söylemek ve dans etmek istiyorum. Lütfen beni topraga vermeyin. Tanrim, sana söz veriyorum, bana bir sans daha verirsen, dünyanin en dikkatli sürücüsü ben olacagim. Tek istedigim bir sans daha verilmesi.
     Lütfen Tanrim, daha 17 yasindayim....

ROSE

    Kan rengi, kipkirmizi gullere bayilirdi. Zaten onlarla adasti da. Rose.. Gul.. Kocasinin sevgili Rose'u.. Her yil Sevgililer Gunu'nu kapinin onunde buldugu enfes fiyonklarla suslu kucak dolusu kirmizi gullerle kutlardi. Hic aksamadan. Hatta, esini kaybettigi yil dahi kapisi calinmis, gulleri kucagina birakilmisti..
    Tipki gecmiste oldugu gibi, kucuk bir kartla birlikte.. Her yil gullere ilistirdigi karta ayni cumleleri yazardi: "Seni gecen sene bugunkunden daha cok seviyorum.." Birden, bunlarin son gulleri oldugunu dusundu.. Onceden ismarlamis olmaliydi.. Olecegini nasil bilebilirdi?.. Zaten her seyi onceden planlamayi ve yapmayi severdi.. Yumurta kapiya gelmeden.. Gulleri ozenle iceri tasidi.. Saplarini kesti, vazoya yerlestirdi.. Vazoyu da konsolun uzerine, esinin kendisine gulumseyen fotografinin yanina koydu. Orada kocasinin koltugunda oturup saatlerce gulleri ve fotografi seyretti. Sessizce..
   Bitmek bilmeyen bir yil gecti.. Yapayalniz ve huzun dolu bir yil.. Sonra bir sabah kapi calindi.. Tipki eski gunlerde oldugu gibi.. Kirmizi gulleri, uzerinde kucuk kartiyla birlikte esikteydi.. Sevgililer Gunu'nu kutluyordu. Gulleri iceri aldi. Saskinlik icinde dogru telefona gitti. Cicekci dukkanini aradi.. Onu bu kadar uzmeye kimin ne hakki vardi? "Biliyorum" dedi, cicekci.. "Esinizi gecen yil kaybettiniz.. Telefon edeceginizi de biliyordum.. Bugun size yolladigim gulleri cok onceden ismarlamis, parasini da odemisti.. Hep oyle yapardi, zaten.. Hic sansa birakmazdi. Dosyamda talimat var. Bu cicekleri size her yil yollayacagim. Bir de ozel kart vardi, kendi el yazisiyla. Bilmeniz gerek diye dusunuyorum.. Olumunden sonra ciceklere ilistirmemi istedigi kart.."
   Rose hickiriklar arasinda tesekkur ederek telefonu kapadi. Parmaklari titreyerek zarfi acti.. "Merhaba sevgilim" diye basliyordu, kart.. "Bir yildir ayriyiz. Umarim senin icin cok zor olmamistir. Yalnizligini ve acilarini hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydim neler cekerdim, kim bilir? Sevgi paylasildiginda yasamin tadina doyum olmuyor. Seni kelimelerle anlatilamayacak kadar cok sevdim. Harika bir estin.. Dostum, sevgilim, benim. Sadece bir yildir ayriyiz. Kendini birakma. Aglarken bile mutlu olmani istiyorum.
   Onun icin bundan sonraki yillarda guller hep kapimizda olacak. Onlari kucagina aldiginda paylastigimiz mutlulugu ve kutsandigimizi dusun. Seni hep sevdim.. Her zaman da sevecegim. Ama yasamalisin. Devam etmelisin. lutfen.. Mutlulugu yeniden yakalamaya calis. Kolay degil, biliyorum ama bir yolunu bulacagina eminim. Guller, senin kapiyi acmadigin gune dek gelmeye devam edecek. O gun cicekci bes ayri zamanda gelip kapiyi calacak, eve donup donmedigini kontrol edecek. Besinciden sonra emin olarak gulleri ona verdigim yeni adrese getirip seninle yeniden ve ebediyyen kavustugumuz yere birakacak..."

MUTLU YAŞAMANIN 10 ANAHTARI

1. Kendini tani.. (Sokrates)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanin ne diyor? Neyi öne çikartiyor? Dünyaya bilinçli bakmanin yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.

2. Ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol!.. (Mevlana)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. Içinden gelen sesin öne çikardigi degerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan herşey seni düşürür.

3. En yukarda aşk var!. (St.Paul)
Sesi müzige dönüştüren aşktir. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatin kuru bir daldan farki kalmaz.

4. Dünyayi hayalgücü döndürür. (Albert Einstein)
Yaptigimiz herşey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceginin en iyisi, olabileceginin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy'nin sözü gibi:
"Digerleri dünyaya bakiyor ve 'Neden' diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve 'Neden olmasin' diye soruyorum.

5. Fazla güzellik göz çikarmaz!. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanir. Mutluluk paylaşilir, hayati sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziginde "Haydi bastir, göster kendini" temposu vardir. Kibir degil, coşku!

6. Firsatlar yakalandikça çogalir. (Sun Tzu)
Başari cesaret ister, başlangiçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. Inanç insanliga daha iyi hizmet arzusuna dünüştügünde firsatlar yelpazesi yukari bir seviyede tekrar açilir.

7. Ya yap, ya yapma. Kararsizlik yok!. (Yoda-Yildizlar Savaşi)
Hayat seri hareket, karar ve kararlilik gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalir. Hayatin üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.

8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadiginda degil, alinacak birşey kalmadiginda oluşur. (Antoine de St.Exupery)
Hayatinizi basitleştirin. Basite indirge.. Daha indirge, bir kere daha indirge... O zaman ne kaliyor, ona bak. Istekler listenizi kisa tutun. Kisa tutun ki yogunlaşabilesiniz. Güneş işigina büyüteç tutmak gibi, odaklamazsaniz hayati yakamazsiniz.

9. Kabiliyet yoksa sanatçi olmaz, ama çalişilmadikça kabiliyet hiç bir işe yaramaz.. (Emile Zola)
Ancak akilli, bilinçli ve odagi şaşmayan çabalar sonrasi olasi potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elmasi yontmadikça elinizde sadece bir taş parçasi vardir.

10. Hayati yaşamanin iki yolu var. Biri, hiçbir şey mucize degilmiş gibi yaşamak.. Digeri, herşey mucizeymiş gibi yaşamak!.. (Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek!.