SENI UYURKEN SEYRETTIM |
Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını
duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapali,huzur
içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor. Bir
kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin
sıkıldığını farkettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden
sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim.
Bu sabah, yavaş giyindigin için sabırsızlanıp, sana söylendim.
Yemek fişini kaybettigin için seni azarladim ve kahvaltı
ederken gömlegine süt döktügün için sana sert sert baktım.
"Yine mi?" dedim, içimi çekerek ve başimi
kızgınlıkla iki yana salladım. Sense bana bakıp, tatlı
tatlı gülümsedim ve bana "Hoşçakal, annecigim!"
dedin
Öğleden sonra, sen odanda oynayıp,yatagına dizdigin
oyuncaklarina bagira çagira şarki söylerken, ben telefon komuşmalarimi
yapiyordum. Sana sessiz olmani işaret ettim, sonra yine bir saat
kadar telefonda konuştum. Daha sonra bir asker gibi sana emir
verdim, "Oyalanip durma, çabuk ödevini yap!" Bana
"Peki, annecigim." dedin ve hemen çalişmaya koyuldun.
Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi.
Akşam ben masamin başinda çalişirken, korkarak
yanima geldin ve bana umutla, "Annecigim, bu gece kitap
okuyacak miyiz?" diye sordun. Sana kesin bir dille, "Bu
gece olmaz." dedim, "Odan hâlâ
karmakarişik! Sana kaç kez animsatacagim odani toplamani!"
Başin önünde, odana gittin. Çok geçmeden geri geldin ve
kapinin yanindan bana bakinca, "Şimdi ne istiyorsun?"
diye sordum aksi bir ses tonuyla.
Küçük kiz,hüzünlü bir yabanciya gülümsedi.
Bu gülümseme adamin kendisini daha iyi hissetmesine sebep
oldu. Bu hava içinde yakin geçmiste kendisine yardim eden bir
dosta tesekkür etmedigini hatirladi.Hemen bir not yazdi,yolladi.
Arkadasi bu tesekkürden o kadar keyiflendi ki, her ögle yemek
yedigi
lokantada garson kiza yüklü bir bahsis birakti.
Garson kiz ilk defa böyle bir bahsis aliyordu. Aksam eve
giderken,kazandigi paranin bir parçasini her zaman köse basinda
oturan fakir adamin sapkasina birakti.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki... Iki gündür bogazindan
asagi lokma geçmemisti. Karnini ilk defa doyurduktan sonra,bir
apartman bodrumundaki tek odasinin yolunu islik çalarak tuttu.
Öyle neseliydi ki, bir saçak altinda titresen köpek yavrusunu
görünce,kucagina
aliverdi.
Küçük köpek gecenin sogugundan kurtuldugu için
mutluydu.Sicak odada sabaha kadar kosusturdu. Gece yarisindan
sonra apartmani dumanlar sardi.
Bir yangin basliyordu. Dumani koklayan köpek öyle bir
havlamaya basladi ki,önce fakir adam uyandi,sonra bütün
apartman halki... Anneler,babalar dumandan bogulmak üzere olan
yavrularini kucaklayip,ölümden kurtardilar...
Bütün bunlarin hepsi,bes kurusluk bile maliyeti olmayan
bir tebessümün
sonucuydu.
CESARET ÜZERINE |
Yillar once Stanford Hastanesi'nde gönüllü olarak calistigim
zaman,cokciddi ve az rastlanan bir hastaliga yakalanmis Liza
adinda bir kiz tanidim.Iyilesmesi icin bir tek yol vardi,bes
yasindaki erkek kardesinden kan nakli yapilmasi gerekiyordu.Erkek
kardesi ayni hastaligin ustesinden gelmisti ve vucudunda
hastaligi yenebilecek antikorlar olusmustu.Doktor bu durumu
Liza'nin erkek kardesine acikladi ve ona ablasina kan vermeyi
isteyip istemedigini sordu.Kucuk cocuk bir an tereddut etti ve
derin bir nefes aldiktan sonra,"Evet,eger Liza kurtulacaksa
veririm" dedi.Kan nakli yapilirken,kucuk cocuk ablasinin
yanindaki yatakta yatiyor ve ablasinin yanaklarina renk geldikce
bizimle birlikte gulumsuyordu.Sonra yuzu sarardi ve yuzundeki
gulumseme kayboldu.Basini kaldirip doktora baktiktan sonra
titreyen bir
sesle,"Hemen mi olecegim?" diye sordu. Yasi cok kucuk
oldugu icin,doktorun sozlerini yanlis anlamisti ve
kaninin tumunu ablasina vermesi gerektigini dusunmustu.
Dan Millman
GERCEK BIR ÇEKIRGE OYKUSU |
Cogu
insan eksik dusundugu yonlerini gostermek istemez.Eksikliklerini
herkesten saklamanin daha buyuk bir eksiklik oldugunu anlamaz.
Asagidaki hikayeyi okudugunuzda bir eksikligin ustunluge nasil
donustugunu goreceksiniz.
9 yasindaki bir Japon cocugun en buyuk hayali gunun birinde cok
iyi bir judocu olmaktir. Fakat talihsiz bir trafik kazasi sonucu
sol kolunu tamamiyla kaybeder. Hem cocuk hem de ailesi
yikilir.Ailesi sirf cocuk oyalansin diye, japonlarin en unlu
hocalarindan birini tutarlar.
Hoca kollari sivar,cocuga tek kolla yapabilecegi yegane firlatma
hareketini ogretir. Gece gunduz cocukla beraber bu hareketi
calisirlar. Bir muddet sonra cocuk hareketi gayet iyi ve hizli
bir sekilde yapmaya baslar, fakat hocasi cocuga hergun saatler
boyu ayni hareketi adeta ezberletir. Cocuk bu hareketten sikilir
ve yeni hareketler ogrenmek istedikce hocasi bu hareketi dunyada
en hizli sen yapana dek calismasini ve baska hareket
ogretmeyecegini soyler. Bir muddet sonra cocuk bu hareketi
yildirim hiziyla yapmaya alisir. Bunun uzerine hoca cocuga artik
bir turnuvaya katilma zamaninin geldigini soyler. Olacak sey
degildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katilacak.
Cocuk itiraz ettkce hocasi "Evlat;sen ogrendigin hareketi
yap,gerisini merak etme" diye ogutte bulunur.
1. tur 2. tur derken cocuk turlar? gayet rahat gecer. En nihayet
finale gelir. tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen cocugun
finaldeki rakibi bolgenin en iyi judocusudur. Cocuk dev cusseli
rakibini gorunce korkar. Hocasi yine sakindir, "evlat sen bu
harekette dunyada teksin, kendi oyununu yap yeter" der.
Cocuk rakibine kendi hareketini simsek hiziyla uygular, rakip
kalktikca ayni hareketi yineler. Inanilir gibi degildir, cocuk
tek kolla tek hareket sayesinde sampiyon olmustur.
Cocuk dayanamaz ve hocasina sorar "hocam inanamiyorum,ben
nasil sampiyon oldum?" der.Hocasi yine sakin ifade ile soyle
cevaplar, "Bu zaferin iki sirri var oglum.Birincisi judonun
en guc hareketlerinden birini cok iyi yapabilmendir. Ikincisi bu
harekete karsi tek bir savunma vardir.O da hareketi yapanin sol
kolunu tutmak!..
DOST |
İBRAHİIM
Peygamber 'i yakmak için müthiş bir ateş yigini hazirlayip içine
atmişlar.
O sirada gökte, agzinda küçücük bir kuru dal olan minik bir
kuş belirmiş ve peygamberin üzerinden geçerken kuru dali ateşe
birakmiş.
IBRAHIM Peygamber kuşa seslenmiş: "O minicik çöpü atmişsin,
bu koskocaman ateş için ne fark eder ki?" Kuş,
"Olsun, düşman oldugumuz belli olsun" demiş.
Az sonra minicik gagasina bir damla su ile bir başka kuş
belirmiş ve o da suyu ateşin üzerine birakmiş.
Ibrahim Peygamber ona da sormuş: "Birdamlacik suyu biraktin
ama bu kocaman ateş için ne fark eder ki?"
Kuş cevap vermiş: "Olsun, dost oldugumuz belli olsun
HAYIRLISI OLSUN DERIZ |
Iki
melek yeryüzünü dolasmaya çikmislar.. Tabii insan kiliginda..
Aksam olmus.. Kentin en zengin semtinde lüks bir villanin
kapisini Tanri misafiri olarak çalmislar..
Ev sahipleri somurtarak buyur etmisler onlari.. Yemek falan
teklif etmemisler.. Sicacik misafir odalari yerine, buz gibi ve
nemli bodruma iki silte atip "Geceyi burada
geçirebilirsiniz" demisler.. Silteleri betona sererken,
yasli melek duvarda bir çatlak görmüs. Elini uzatmis. Söyle
bir sürmüs yariga.. Duvar eskisinden saglam olmus. Genç melek
"Niye yaptin bunu?" diye sormus merakla.. "Her sey
her zaman göründügü gibi degildir" demis yasli melek
yavasça..
Ertesi aksam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok
iyiliksever bir aileye misafir olmuslar. Her seyleri bir tanecik
inekleri imis. Onun sütünü satip geçiniyorlarmis. Ev
sahipleri mütevazi sofralarina almis onlari.. Allah ne verdiyse
beraber yemisler. Yatma zamani gelince kadin "Siz uzun
yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalisiniz" demis.. "Bizim
yatakta siz yatin, bir rahat uyuyun. Biz su divanda idare
ederiz." Günes dogarken uyanan melekler, zavalli adamla
karisini iki gözleri iki çesme aglar bulmuslar. Hayattaki tek
servetleri inekleri bahçede ölü yatiyormus.
Genç melek öfkeden deliye dönmüs.. "Bunu nasil
yaparsin.. Bu kadar iyi insanlarin yegane servetinin ölmesine
nasil izin verirsin.. Önceki gece gittigimiz villada her sey
vardi, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir sey vermediler. Sen
onlarin bodrumlarini tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her
seylerini paylastilar. Ineklerinin ölmesine göz yumdun?.."
"Her sey her zaman göründügü gibi degildir evlat"
demis, yasli melek gene..
"Nasil yani?" diye daha da öfkeyle yinelemis sorusunu
genç melek.. "Her sey her zaman göründügü gibi degildir
evlat" demis yasli melek bir daha..
Ve anlatmis.. "Ilk gittigimiz zengin evinin o duvar
çatlaginin içinde yillar önceden saklanmis bir hazine vardi.
Ev sahipleri, zenginlikleri ile çok magrur, ama hiç paylasmayi
sevmeyen insanlar olduklari için bu defineyi bulmayi
hakketmemislerdi. Çatlagi kapayip, onlari bu hazineden ebediyyen
mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yataginda yatarken
ölüm melegi, adamin karisini almaya geldi. Kadinin hayatini
bagislamasina karsilik ona inegi verdim. Her sey her zaman
göründügü gibi degildir. Isler bazen istendigi gibi gitmez
göründügünde, aslinda olan budur. Eger inançli isen, her
iste bir hayir oldugunu düsünürsün. O hayrin ne oldugunu da,
bir süre sonra anlarsin.."
YAŞAMDAN BIR KESIT |
Acelesi
oldugunu onu görür görmez anlamiştim. Saganak halinde yagan
yagmura aldiriş etmiyor, ezilmiş haline ragmen saga sola
koşuyordu.
Yanina sokularak "Hayrola teyzecigim" dedim. "Bir
derdiniz mi var?"
Sicak bir tebessümle; "Buralarin yabancisiyim evladim.
Hastane tarafina gidecek bir araba ariyorum" dedi..
"Biraz beklersen ayni dolmuşa binebiliriz" dedim.
"Oraya geldigimizde size haber veririm"..
Teşekkür ederek yanima yaklaşti ve küçük bir çocuk gibi
şemsiyenin altina girdi. Nurlu yüzü yagmur damlaciklariyla
islanmiş ve yanaklari pembe pembe olmuştu.
"Torunlarimdan biri menenjit geçirdi" diye devam etti.
"Ziyaret saati bitmeden ugramak istemiştim"..
"20 dakikaniz var" dedim. "Hastane yakin ama bu
havada araba pek bulunmuyor.."
Duraga herkesten önce geldigimiz için dolmuşa rahatça
binecegimizi saniyordum. Ancak araba yanaştiginda arkamizda
duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettigini gördüm. Içeriye
doluşan ve arkadaş olduklari her hallerinden belli olan
adamlara; "Önce biz gelmiştik. Sirayi bozmaya hakkiniz var
mi?" dedim.
Ön koltukta oturani "Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin
arkadaşim" dedi. "Hem oradaki haklardan kdv de
alinmiyormuş.."
Bu laf üzerine de attiklari kahkahadan bindikleri araba sallanmiş
sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalişarak
"Ben biraz daha bekleyebilirim" dedim. "Ama şu
ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor"..
Bu defa şoför lafa karişarak "Teyzenin arabaya falan
ihtiyaci yok be kardeşim" dedi. "Okuyup üfledi mi
hastaneye uçuverir.."
Tekrar kopan kahkahalarla birlikte araba uzaklaşip gitti. Yaşli
teyze baktim tevekkülle susuyordu. 5-10 dakika sonra gelen bir
başka dolmuşa onunla beraber bindim ve şöföre teyzeyi
hastanede indirmesini söyledim. Yaşli kadin, yapacagi
ziyaretten ümitsiz görünmesine ragmen şikayet etmiyordu.
Üstelik trafik yari yolda tikanip kalmişti. Şöför
"Yolun bu durumu hayra alamet degil. Sebebini anlaşam iyi
olacak" ..
Arabayi çalişir vaziyette birakip ileri dogru yürüdü ve
biraz sonra döndügünde, "Kismete bak yahu" dedi.
"Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmiş"..
Heyecanla "Birşey olmuş mu?.. Yani yarali falan var
mi?" diye sordum.
"Dolmuşta bulunanlari, teyzenin gidecegi hastaneye
kaldirmişlar"..
Göz ucuyla yaşli kadin baktim. Solgun dudaklariyla birşeyler
mirildaniyor ve sanki onlar için dua ediyordu..
Şoför koltuga yavaşca otururken "Kismet işte" diye
tekrarlayip duruyordu.
"Sen kalk koca bir kamyonla çarpiş. Hem de Türkiye'nin
öbür ucundan Hakkari plakali bir kamyonla.."
Hiçbir şey söylemedin. Yanima geldin, boynuma sarildin ve beni
öpüp, "Iyi geceler, annecigim. Seni seviyorum!"
dedin. Sonra da aceleyle odana gittin.
Daha sonra, duydugum vicdan azabi nedeniyle, boş boş masama
bakarak uzun bir süre oturdum. Acaba neden böyle davrandim,
diye düşündüm. Beni kizdiracak hiçbir şey yapmamiştin.
Sadece büyümeye ve ögrenmeye çalişan bir çocuk gibi
davranmiştin. Bugün yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasinda
kendimi kaybettim ve sana harcayacak enerjim kalmadi. Bugün sen
benim ögretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyi
unutmadin ve üstelik ruh halimin iyi olmadigini fark edip,
parmaklarinin ucunda gezindin.
Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan
yaşamak istiyorum. Yarin, ben de sana, bugün senin bana
gösterdigin anlayişi gösterecegim, böylelikle belki gerçek
bir anne olabilirim - uyandiginda sana sicacik gülümseyip,
okuldan geldiginde sana moral verecegim ve yatmadan sana kitap
okuyacagim. Sen gülünce gülüp, sen aglayinca aglayacagim.
Kendime daha büyümedigini, bir çocuk oldugunu ve senin annen
olmaktan mutluluk duydugumu animsatacagim. Bugün senin anlayişli
davranişin bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin bu saatinde
sana teşekkür etmeye geldim, çocugum, ögretmenim ve arkadaşim
oldugun ve bana gösterdigin sevgi için.
Diana Loomans
Bennet Cerf, güneyin sapa yollarindan birinde yol alan bir
otobüste geçen dokunakli bir hikâyeyi aktarmaktadir.
Otobüste elinde bir demet çiçekle yaşli bir adam
oturmaktadir.Karşisinda oturan genç kizin gözleri yaşli
adamin çiçeklerine takilmaktatir. Yaşli adamin otobüsten inme
zamani gelir. Birdenbire çiçekleri kizin kucagina birakiverir.
"Çiçekleri sevdiginizi anladim." der. "Karim da
size vermemi onaylardi. Ona bu demeti çiçekleri seven birine
verdigimi söyleyecegim." Kiz çiçekleri kabul eder. Daha
sonra otobüsten inip mezarliga dogru ilerleyen yaşli adami gözleriyle
takip eder.
Joe Batten
BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN |
Birkaç
hafta önce başima çok degişik bir şey geldi.Yatak odamda
bebeklerden birinin altini degiştirirken, beş yaşindaki kizim
Alyssa yanima geldi ve kendisini yataga atti.
"Annecigim, büyüdügün zaman ne olmak
istiyorsun?"dedi
Önce bir tür oyun oynadigini düşündüm ve oyunu sürdürmek
için, "Himmm. sanirim büyüdügüm zaman anne olmak
istiyorum." dedim.
"O sayilmaz,çünkü zaten annesin. Ne olmak
istiyorsun?"
Peki, belki büyüdügüm zaman papaz olurum." dedim bu kez.
"Annecigim, o da olmaz, zaten öyle sayilirsin!"
Bagişla ama hayatim," dedim" ne söylemem gerektigini
anlamadim."
Annecigim, sadece büyüdügün zaman ne olmak istedigini
soruyorum sana. Ne olmak istiyorsan o olabilirsin!"
O anda o kadar şaşirmiştim ki, hemen bir yanit
bulamadim.Alyssa da bunaldi ve odadan çikti.
O birkaç dakikada yaşadigim deneyim beni çok derinden
etkiledi.Çok etkilenmiştim, çünkü kizimin gözünde ben
hâlâ istedigim bir şey olabilirdim! Yaşim, kariyerim, beş
çocugum, kocam, üniversite diplomam, master derecem;
hiçbirinin önemi yoktu. Onun gözünde ben hâlâ düşler
kurabilir ve yildizlara uzanabilirdim. Onun gözünde benim
hâlâ bir gelecegim vardi. Onun gözünde ben hâlâ astronot,
piyanist, hatta opera sanatçisi bile olabilirdim. Onun gözünde
ben hâlâ büyüyecek ve birşeyler olacaktim.
Çok dürüst ve masum oldugunu anladigim zaman, yaşadigim o
olayin gerçekten çok güzel oldugunu farkettim; ayni soruyu
büyükannelerine ve büyükbabalarina da sorabilirdi. O kadar
içtendi.
Bir yerlerde okumuştum: "Yillar sonra olacagim yaşli
kadin, şimdiki benden çok farkli olacak. Içimde bir başka
benin varligini hissetmeye başladim."
Evet... siz büyüdügünüz zaman ne olacaksiniz?
Rahibe Teri Johnson
YORGUN ADAM |
Adam
yorgun argin eve döndügünde 5 yaşindaki oglunu kapinin
önünde beklerken bulmuş. N'aber deyip yanindan geçerken
çocuk sormuş:
- Babacim sen bir saatte ne kadar para kazaniyorsun? Adam üfleye
püfleye yanit vermiş:
- Bir saatte 1,5 milyon lira kazaniyorum.
Çocugun gözleri parlamiş:
- Peki babacigim bana 500 bin lira borç verir misin?
Adam iyice terslenmiş:
- Oglum zaten sinirim tepemde, falan diye söylenip
televizyonunun başina geçmiş. Maça dalmiş. Ama aradan bir
saat geçtikten sonra sakinleşmiş. Çocugu kirdigini düşünmüş.
Odasina gidip başini okşamiş:
- Uyuyor musun... Himmm, al bakalim istedigin 500 bin lirayi.
Biraz önce sana sert davrandigim için üzgünüm ama çok
yorgundum...
Çocuk parayi alirken sevinçle haykirmiş:
- Teşekkürler babacigim...
Sonra elini yastiginin altina sokup bir sürü madeni 50 - 100
bin liralik çikarmiş. Babasinin verdigi parayi da ekleyip
kendisine uzatmiş:
- Babacigim burda tam 1,5 milyon lira var. Şimdi bana bir
saatini ayirir misin?
BABA UNUTUR |
Dinle
oglum, bunlari sana sen uyurken söylüyorum. Küçücük elini
yanaginin altina sokmuşsun, nemli alnindaki sari lülelerin yapiş
yapiş islak. Odana bir hirsiz gibi süzülerek girdim. Birkaç
dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan
azabim nefes kesen bi dalga gibi üstüme geldi. Bir suçlu gibi
yataginin başucuna geldim.
Neler mi düşündüm oglum? Sabah sabah kizmiştim. Okula gitmek
üzere giyinirken seni azarladim, çünkü yüzünü islak
havluyla öylesine silivermiştin. Ayakkabilarinin kirli oldugunu
görünce sana onlari temizlettim. Bazi eşyalarini yere
attiginda sana öfkeyle bagirdim.
Kahvalti ederken bir sürü kusurunu buldum. Yiyecekleri etrafina
saçiyordun, lokmalarini çignemeden yutuyordun, ekmegine çok
fazla tereyagi sürmüştün. Sen oyun oynamaya gidiyordun, bense
trenime yetişmek zorundaydim. Bana baktin elini salladin ve
"Güle güle babacigim" dedin. Ben ise kaşlarimi
çattim ve "Dik dur!" dedim sana.
Akşam üzeri de durum farksizdi. Eve gelirken seni yere
çömelmiş arkadaşlarinla bilye oynarken buldum. Çoraplarin
yirtilmişti. Arkadaşlarinin önünde seni küçük düşürdüm
ve kolundan tutup eve götürdüm. Bu çoraplar çok pahaliydi ve
giymek istiyorsan dikkatli olmaliydin. Düşün oglum bunlari
sana baban söylüyordu!
Hatirliyor musun? Sonra çalişma odama girdin.Gözlerinde
incinmiş bir ifade vardi. Kagitlarimin üzerinden sana
baktigimda bir an için çikmaya yeltendin. "Ne
istiyorsun?" diye bagirdim sana.
Hiçbirşey söylemeden koşup boynuma sarildin ve beni öptün.
Hem de büyük bir sevgiyle. Sonra koşarak dişari çiktin.
Kagidim elimden düştü. Bana neler oluyordu? Sürekli senin
hatalarini buluyordum. Seni böyle ödüllendiriyordum. Seni
sevmedigim için degil bu; senden çok şey bekledigim için.
Seni kendi çagimin deger yargilarina göre degerlendiriyorum
çünkü.
Oysa ki senin pek çok güzel özelligin var. Kalbin öylesine
yüce ki! Bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanitliyor.
Bu gece başka hiçbir şeyin önemi yok oglum. Karanlikta,
yataginin yaninda diz çöktüm ve çok utaniyorum.
Bunlari sana uyanikken anlatsam da anlamazsin biliyorum. Ama
yarin gerçek bir baba olacagim. Seninle oynayacagim. Sen aci
çektiginde aci çekecek, sen güldügünde gülecegim. Dilimin
ucuna kötü şeyler geldiginde dilimi isiracagim. Kendi kendime
sürekli, "O bir çocuk!" diyecegim.
Ben seni büyük bir adam gibi gördüm. Oysa ki sen daha
küçük bir çocuksun. Daha dün annenin kollari arasindaydin,
başini onun omzuna dayamiştin. Ah, senden çok şey bekledim
oglum, çok şey bekledim.
Insanlari eleştirmek yerine onlari anlamaya çalişalim. Ne
yapmak istediklerini anlayalim. Sempati, hoşgörü ve nezaket
eleştiriden çok daha yararlidir. "Bilmek
affetmektir." Dr. Johnson'in da söyledigi gibi, "Tanri
bile insani son gününe kadar yargilamaz." O halde neden
biz yargilayalim?
Eleştirmeyin, kinamayin ve şikayet etmeyin!
Yaşanmiş mi?..
Acelesi oldugunu onu görür görmez anlamiştim. Saganak halinde
yagan yagmura aldiriş etmiyor, ezilmiş haline ragmen saga sola
koşuyordu. Yanina sokularak "Hayrola teyzecigim"
dedim. "Bir derdiniz mi var?" Sicak bir tebessümle;
"Buralarin yabancisiyim evladim. Hastane tarafina gidecek
bir araba ariyorum" dedi..
"Biraz beklersen ayni dolmuşa binebiliriz" dedim.
"Oraya geldigimizde size haber veririm".. Teşekkür
ederek yanima yaklaşti ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin
altina girdi. Nurlu yüzü yagmur damlaciklariyla islanmiş ve
yanaklari pembe pembe olmuştu.
"Torunlarimdan biri menenjit geçirdi" diye devam etti.
"Ziyaret saati bitmeden ugramak istemiştim".. "20
dakikaniz var" dedim. "Hastane yakin ama bu havada
araba pek bulunmuyor.."
Duraga herkesten önce geldigimiz için dolmuşa rahatça
binecegimizi saniyordum. Ancak araba yanaştiginda arkamizda
duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettigini gördüm. Içeriye
doluşan ve arkadaş olduklari her hallerinden belli olan
adamlara; "Önce biz gelmiştik. Sirayi bozmaya hakkiniz var
mi?" dedim.
Ön koltukta oturani "Hak istiyorsan, Hakkari'ye gideceksin
arkadaşim" dedi. "Hem oradaki haklardan kdv de
alinmiyormuş.."
Bu laf üzerinede attiklari kahkahadan bindikleri araba sallanmiş
sinirlerim allak bullak olmuştu. Sakinleşmeye çalişarak
"Ben biraz daha bekleyebilirim" dedim. "Ama şu
ihtiyar teyzenin hastaneye yetişmesi gerekiyor"..
Bu defa şoför lafa karişarak "Teyzenin arabaya falan
ihtiyaci yok be kardeşim" dedi. "Okuyup üfledi mi
hastaneye uçuverir..". Tekrar kopan kahkahalarla birlikte
araba uzaklaşip gitti. Yaşli teyze baktim tevekkülle
susuyordu.
5-10 dakika sonra gelen bir başka dolmuşa onunla beraber bindim
ve şoföre teyzeyi hastanede indirmesini söyledim. Yaşli
kadin, yapacagi ziyaretten ümitsiz görünmesine ragmen şikayet
etmiyordu. Üstelik trafik yari yolda tikanip kalmişti. Şoför
"Yolun bu durumu hayra alamet degil. Sebebini anlaşam iyi
olacak".. Arabayi çalişir vaziyette birakip ileri dogru yürüdü
ve biraz sonra döndügünde, "Kismete bak yahu" dedi.
"Bizden önce kalkan dolmuşa kamyon çarpmiş"..
Heyecanla "Birşey olmuş mu?.. Yani yarali falan var
mi?" diye sordum.
"Dolmuşta bulunanlari, teyzenin gidecegi hastaneye
kaldirmişlar"..
Göz ucuyla yaşli kadina baktim. Solgun dudaklariyla birşeyler
mirildaniyor ve sanki onlar için dua ediyordu.. Şoför koltuga
yavaşca otururken "Kismet işte" diye tekrarlayip
duruyordu. "Sen kalk koca bir kamyonla çarpiş. Hem de Türkiye'nin
öbür ucundan gelen Hakkari plakali bir kamyonla.."
GÖRMEK IÇIN GÖZ ŞART DEGILDIR |
Aamın
biri, ilk defa gittigi küçük bir kasabada şaşkın şaşkın
gezindikten
sonra yol kenarinda duran bir arabanin yanina sokulmuş ve arka
koltukta tek
başina oturan çocuga:
- Buralarin yabancisiyim, demiş. Parkin hemen yani başindaki
firini
ariyorum. Çok yakin oldugunu söylediler.
Çocuk arabanin penceresini iyice açtiktan sonra:
- Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş. Ama sag tarafa
gitmeniz gerekiyor
herhalde.
Adam, çocugun da yabanci olmasina ragmen bunu nasil anladigini
sormuş ister
istemez.
Çocuk:
- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye
gülümsemiş. Kuş
civiltilari da oradan geliyor, zaten.
- Iyi ama, demiş adam. Bunlarin parktan degil de tek bir agaçtan
gelmedigi
ne malum?
- Tek bir agaçtan bu kadar yogun koku gelmez, diye atilmiş
çocuk. Üstelik
manolyalar da katiliyor onlara. Hem biraz derin nefes alirsaniz,
firindan
yeni çikmiş ekmeklerin kokusunu da duyarsiniz.
Adam, gözlerini hafifçe kisarak denileni yaptiktan sonra,
cebinden bir kagit
para çikartip teşekkür ederken fark etmiş onun kör oldugunu.
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarida kesmesinden
anlamiş, adamin
kendisini fark ettigini.
Işiga hasret gözlerini ondan saklamaya çalişirken:
- Üç yil önce kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar
çok özledim ki...
Sizinkiler saglam, öyle degil mi?
Adam çocugun tarif ettigi yerde bulunan firina dogru
yönelirken:
- Artik emin degilim, demiş. Emin oldugum tek şey, benden daha
iyi
gördügün...
********************
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini
tanitti, sonra
"Bu yil, yepyeni bir ögrencimiz var. Çok ilginç biri
bakalim bulabilecek
misiniz" dedi..
Ayaga kalkip etrafa bakmaya baslamistim ki, yumusak bir el omzuma
dokundu..
Döndüm.. Yüzü iyice kirismis bir yasli hanimefendi, bana
gülümsüyerek
bakiyordu..
"Ben Rose" dedi.. "Benim adim Rose, yakisikli.. 87
yasindayim. Madem
tanistik seni kucaklayabilir miyim?." Güldüm..
"Tabii" dedim..
"Hadi saril bana.."
Öyle simsiki sarildi ki..
"Bu kadar genç ve masum yasta üniversiteye niye
geldin" diye saka yaptim..
Minik bir kahkaha ile yanitladi:
"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç
çocuk
doguracagim.Sonra emekli olup dünya turuna çikacagim.."
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik.
Hemen arkadas
olmustuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, siniftan hep birlikte
çiktik ve hep
kantinde lafladik..Öyle akilli ve öyle deneyimliydi ki, onu
dinlemekle,
derslerden daha çok sey ögrendigimi hissediyordum. Sömestr
boyunca Rose
kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafi çevriliyor, çok
çabuk arkadas
ediniyordu. Iyi giyinmeyi seviyor, diger ögrencilerin ilgisini
çekmeye
bayiliyordu. Rose hayatini yasiyordu.. Hepimizden daha canli,
daha dolu
yasiyordu..
Sömester sonunda, Futbol Balosuna davet ettik, Rose'u.. Konusma
yapmasi
için.. Orada bize verdigi dersi unutmama imkan yok.. Konusmasini
önceden
hazirlamis ve bir yigin karta kocaman kocaman
yazmisti. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartlari
elinden düsürdü.
Konusma darmadagin olmustu. Saskin, biraz da utanmis mikrofona
dogru
egildi..
" Ne kadar beceriksizim, degil mi?.. Özür dilerim.. Buraya
gelmeden önce
heyecanim yatissin diye bir duble viski attirdim. Sonucu
görüyorsunuz..
Simdi bu kartlari toplasam bile onlari yeniden siraya koymam
mümkün
degil.. Onun için en iyisi ben size aklimda kalanlari
söyleyeyim, olur
mu?.." Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su
aldi ve
konusmasina basladi:
"Yaslandigimiz için, eglenmekten, oynamaktan, yasamaktan
vazgeçmeyiz..
Eglenmek, oynamak ve yasamaktan vazgeçtigimiz için yaslaniriz.
Genç
kalmanin, mutlu olmanin ve basariya ulasmanin sadece dört sirri
vardir..
Hergün gülmek ve yasama katacak mizah bulmak.. Bir rüyaniz
olmali mutlak..
Rüyalarinizi kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafimizda dolasan
pek çok kisi
aslinda ölü ve bundan kendilerinin bile haberi yok..
Yaslanmakla, büyümek arasinda çok büyük bir fark vardir..
Eger 19
yasindaysaniz ve bir yil hiçbirsey yapmadan, hiçbirsey
üretmeden bir yil
sirtüstü yatarsaniz, sadece bir yas yaslanir, 20 olursunuz..
Ben 87
yasindayim ve ben de bir yil hiçbirsey yapmadan, hiçbirsey
üretmeden
sirtüstü yatarsam, 88 yasimda olurum. Herkes bir yilda bir yas
yaslanir.Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç
yoktur. Oysa bir
yas daha büyümek için, mutlak birseyler yapmak, üretmek,
kendini
gelistirecek firsatlari bulmak ve kullanmak gerekir.Asla pisman
olmayin..
Biz yaslilar, genelde yaptiklarimizdan degil, yapmadiklarimizdan
pisman
oluruz çünkü.. Ölümden korkan insanlar, pisman olanlardir..
Pisman olmaktan
korktuklari için hiçbirsey yapmayanlardir.." Ders yili
sonunda Rose,
yillarca önce baslayip, yasam mücadelesi içinde
ara vermek zorunda kaldigi üniversiteyi derece ile bitirdi..
Mezuniyet
töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.
Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite ögrencisi katildi.
"Yapabilecegimiz herseyi yapmak için asla geç
olmayacagini" hepimize hem de
nasil ögreten bu muhtesem kadinin anisina layik bir törendi
bu.. Rose'un
ögretisi aslinda dünyanin bütün üniversitelerinde zorunlu
ders
olmaliydi:
"Çok geç diye bir zaman yoktur!.."
************************
Bir gün Avrupanin ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde
gezen
çocugun biri bir vitrinde çok hos bir tablo görür. Tablo
belliki
oldukça pahalidir.
Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin dogum gününe almayi
ister ve
bir is bulup kit kanaat geçinerek biriktirdigi tüm para ile o
magazaya
gider. Sanslidir tablo hala satilmamistir. içeri girer ve
tabloyu bir süre
yakindan izledikten sonra resmi yapan sanatçiyi bulur ve 'Abimin
dogum
günü için bu resmi satin almak istiyorum' tüm paramda bu
kadar der.
Ressam bir süre düsündükten sonra. Resmi paketler ve resmi
satar.
Çocuk paketini alir ve tesekkür ederek çikar.
Magazada adamin arkadaslarida vardir ve saskin saskin sorarlar -
Sen ne yaptin o resmin degeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar
cüzi bir
rakama sattin?
Adam cevap verir:
Evet ben bu resme milyonlarini verecek bir sürü insan
bulabilirdim ancak
tüm servetini bu resme verecek kaç kisi bulabilirdim?
O'NU BIR GÜN TERK EDECEGIM |
Onunla tanıştığımız zaman ben 14 yaşındaydım, o ise
benden oldukça yaşlı. Hayatına giren ilk kişi degildim ve
sonuncusu da olmayacaktım kuşkusuz. Herkes bu beraberlik için
yaşimin çok küçük oldugunu düşünüyordu . Aslinda hic bir
zaman yaşinizin uygunlugu söz konusu olamaz böyle bir ilişkide...
Ilk onceleri sadece yakin arkadaslarimla paylastim kucuk sirrimi.
Sadece gonul eglendiriyordum onunla (ne kadar da aptalmisim...)
Aileme anlatamazdim. Sanirim 'kiyametin kopmasi' diye
adlandirilan durum, olanca gercekligi ile cikardi karsima.
Gizledim, gizlendim... Baslangicta cok seyrek bulusuyorduk.
Daha sonra bulusmalarimizin sayisi artti. Gonul eglendirmek
demistim ya, palavra. Cok zaman gecmesine gerek kalmadi hayatimda
kapladigi yeri anlamam icin. Evet, onu seviyordum.. Ama yine de,
aklimda hep ayni dusunce vardi: 'Onun tutsagi degilim ve
istedigim zaman terk edebilirim.' Buyurun size ikinci palavra.
Ne, zamanla hayatimin her safhasina yerlesmesini fark etmem yetti
onu terk etmeme ne de annemin bizi yakalamasi. Aslinda bizi
yakaladi demem yanlis. Izlerimizi buldu, ardinda biraktiklarini
gordu. Kizmadi, bagirmadi, sadece kisa bir nasihat cekti.
Biliyordu cunku bulusmamizi yasaklamasinin bir sey ifade
etmeyecegini. O zamana kadar gizli devam ediyordu, yine gizli
kalabilirdi ne de olsa. Zaman gectikce birbirimize baglandik
(Palavra uc... Ben ona baglandim, tabii ki onun umurunda bile
degildim.).
Su an donup geriye bakiyorum da, 12 uzun yil gecti ve
veren taraf hep ben oldum. O bana sahte mutluluklar verdi sadece,
bense her seyimi. Herhalde hayatta canimi verecegim tek o oldu.
Onun icin kavga ettim, onun yuzunden hastalandim, ama hic bir
zaman ayirmadim yanimdan, ayiramadim... Biliyordum nelere yol
a?tigini, goruyordum. once onu sevmeyi ogrendim, sonra nefret
etmeyi. Beraber olmayi istemedigim anlarda bile yanimda olmaya
devam ettigini gordum. Irademi yerle bir ettigine, beni kendimle
karsi karsiya getirdigine sahit oldum. Baskalarini kirdim onun
yuzunden ve ben daha da fazla kirildim. Insanlarla arama girdi.
Arkadaslarim ondan nefret etti cogu zaman. Hatta ben bile
tiksindim bazen, ondan, bedenime ve ruhuma sinen kokusundan.
Dudaklarimin her dokunusunda, ben onun ruhundan
caliyordum, o benim bedenimden. O her seferinde yeniliyordu
kendini, bense gittikce kotulesiyordum. Ama bir turlu terk
edemedim. Aslinda bir ka? kez denedim ayrilmayi. Hepsinde de
donusum bir oncekinden guclu oldu. Yoklugunda kivrandim
hasretinden, alismaya calistim, ama asla aklimdan atamadim. Uzun
ve stresli geceler hep ev sahibim oldu. Tirnaklarimi yedim,
yetmedi kuruyemise basladim. Ayrilik kilo aldirdi.. Ve ben hep
geri dondum. Hatta su an bile yanimda. Ama yine de yemin ediyorum
burada, hepinizin onunde: 'Bir gun birakacagim, bu lanet olasica
sigarayi.'
SEVGININ IŞIGI |
Otobüs yolculari elinde beyaz bir baston tasiyan genç
ve güzel kadinin otobüse binisini içten gelen bir sempati ile
izlediler.. Basamaklari geçti. Bos oldugu söylenen koltugu el
yordami ile buldu. Oturdu.. Çantasini kucagina aldi. Bastonu
koltuga yasladi. 34 yasindaki Susan, bir yildir görmüyordu.
Bir yanlis teshis sonucu görmez olmus, birden karanlik
bir dünyanin içine düsmüstü. Öfke.. Kizginlik.. Kendine
acima.. Hayatta tek dayanagi artik kocasi Mark'ti.. Mark hava
kuvvetlerinde subaydi. Susan'i bütün kalbi ile seviyordu. Susan
gözlerini kaybedince, Mark karisinin içine düstügü
umutsuzlugu hemen farketmisti. Ona yeniden güç kazanmasi,
kaybettigi kendine güvene yeniden sahip olmasi için yardim
etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduguna inanmali,
kimseye bagimli olmadan yasayabilmeliydi.
Sonunda Susan'i isine dönmeye ikna etti. Peki ama evden
ise nasil gidecekti?.. Genelde otobüsle giderdi. Ama simdi koca
kenti bir uçtan ötekine tek basina geçmekten korkuyordu. Mark
her sabah onu arabasi ile ise birakmayi önerdi. Kendi isi tam
aksi yönde oldugu halde.. Ilk günler Susan kendini rahat
hissetti. Mark da, "Görmüyorum, artik hiçbir ise
yaramam" diyen karisini çalismaya baslattigi için
mutluydu. Ama bir süre sonra Mark islerin iyi gitmedigini
farketti. Baskasina bagimli yasamin Susan'i mutlu etmesi mümkün
degildi. Ise eskiden oldugu gibi kendi basina otobüsle
gitmeliydi.
Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kirilgan, o kadar
öfkeliydi ki.. Ne yapabilirdi?.. "Otobüs" lafi
agzindan çikar çikmaz, Susan öfkeyle haykirdi.. "Nasil
yaparim?.. Görmüyor musun ben körüm!.. Nerde oldugumu nerden
bilirim, nereye gittigimi nasil anlarim.. Galiba sana agir
gelmeye basladim, beni basindan atmaya çalisiyorsun.."
Duyduklari Mark'in kalbini fena halde kirdi. Ama ne yapacagini
biliyordu.. "Her sabah ve aksam otobüsünü arabamla takip
edecegim. Sen bu yolculugu tek basina yapmaya hazir olana dek
sürecek bu.." Tam iki hafta Mark, Susan'in otobüsünün
arkasindan gitti.. Iki hafta boyu karisina görme disindaki
duyularini nasil kullanacagini anlatti. Özellikle duymanin pek
çok sorunu çözecegini izah etti. Kulaklari ona nerede oldugunu
söyleyebilirdi. Yeni yasam tarzina alismasina yardimci
olabilirdi. Otobüs söförü ile ahbab olursa, hersey
kolaylasir, söför hergün ona önde bir yer bile ayirirdi.
Nihayet Susan, yolculugu tek basina yapmaya hazir oldugunu
hissetti.
Pazartesi sabahi geldi.. Ayrilirken, otobüsünün
geçici eskortu kocasina, hayattaki en büyük dostuna sarildi..
Gözleri yasla doluydu Susan'in.. Kocasina öyle tesekkürle
doluydu ki.. Onun sabri, sadakati, destegi ve sevgisiyle
umutsuzluk uçurumundan nasil çikmis, nasil yeniden hayata
dönmüstü.. "Allahaismarladik" dedi kocasina ve uzun
zamandan beri ilk defa ters yönlerde yola çiktilar. Pazartesi..
Sali.. Çarsamba.. Hergün mükemmel geçti Susan için.. Kendini
hiç bu kadar iyi hissetmemisti. Yapiyordu.. Basariyordu.. Tek
basina basariyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyordu iste..
Cuma sabahi, Susan her günkü gibi otobüse bindi..
Ofisinin karsisindaki durakta inerken bilet parasini uzatti
söföre.. "Sizi kiskaniyorum bayan" dedi, söför..
Susan söförün baskasina hitap ettigini düsündü.. Bir
körün gipta edilecek nesi olabilirdi ki?.. "Neyimi
kiskaniyorsunuz benim" diye sordu söföre.. "Sizin
kadar sevilmek, sizin kadar sefkat ve sevgiyle korunmak çok hos
bir duygu olmali bayan" dedi söför.. "Nasil
yani" dedi, Susan.. "Bir haftadir, her sabah yakisikli
bir subay kösede duruyor ve siz otobüsten inene kadar izliyor.
Yolu kazasiz geçmenize bakiyor, ofisinize girene kadar oradan
ayrilmiyor. Sonra size bir öpücük yolluyor, elini salliyor ve
yürüyüp gidiyor. Siz çok talihli bir kadinsiniz bayan..
" Mutluluk göz yaslari Susan'in yanaklarindan akmaya
basladi. Ve birden hatirladi.. Mark'i hiç görmüyordu ama, bir
haftadir yaninda oldugunu hem de öyle kuvvetli hissediyordu ki..
Talihli, gerçekten çok talihli idi. Öyle bir armagan vermisti
ki ona hayat, görmekten daha degerliydi.. Bu armaganin varligina
inanmasi için görmesi gerekmiyordu. Sevginin aydinlatmayacagi
hiçbir karanlik yoktu çünkü.. --
OGRENDIM KI! |
Yillar sonra ögrendim ki...Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsiniz.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karsi tarafa
birakirsiniz Ögrendim ki...Güveni gelistirmek yillar aliyor,
yikmak bir dakika.
Ögrendim ki...Hayatinda nelere sahip oldugun degil kiminle
oldugun önemli.
Ögrendim ki...Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün,
ama sonrasi icin bir seyler bilmek gerek.
Ögrendim ki...Kendini en iyilerle kiyaslamak degil, kendi en
iyinle kiyaslamak sonuç getirir.
Ögrendim ki...Insanlarin basina ne geldigi degil, o durumda ne
yaptiklari önemli.
Ögrendim ki...Ne kadar küçük dilimlersen dilimle her isin iki
yüzü var.
Ögrendim ki...Olmak istedigim insan olabilmem çok vakit aliyor.
Ögrendim ki...Karsilik vermek, düsünmekten çok daha basit.
Ögrendim ki...Bütün sevdiklerinle iyi ayrilman gerek, hangisi
son görüsme olacak bilemiyorsun.
Ögrendim ki..."Bittim" dedigin andan itibaren pilinin
bitmesine daha çok var.
Ögrendim ki...Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin
hayatini kontrol eder
Ögrendim ki...Kahraman dedigimiz insanlar bir sey yapilmasi
gerektiginde, yapilmasi gerekeni sartlar ne olursa olsun
yapanlar.
Ögrendim ki...Affetmeyi ögrenmek deneyerek oluyor.
Ögrendim ki...Bazi insanlar sizi çok seviyor ama, bunu nasil
gösterecegini bilemiyor.
Ögrendim ki...Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz, bazilari
hiç karsilik vermiyor.
Ögrendim ki...Para ucuz bir basari.
Ögrendim ki...Düstügün anda seni tekmeleyecegini
düsündüklerinden bazilari kaldirmak için elini uzatir.
Ögrendim ki...Iki insan ayni seye bakip tamamen farkli seyler
görebilir.
Ögrendim ki..Asik olmanin ve aski yasamanin çok çesidi vardir.
Ögrendim ki..Her sartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun
yol yürüyor.
Ögrendim ki..Hiç tanimadigin insanlar, iki saat içinde, senin
hayatini degistirebilir.
Ögrendim ki.....Duvarda asili diplomalar insani insan yapmaya
yetmez.
Ögrendim ki..Karsindakini kirmamak ve inançlarini savunmak
arasinda çizginin nereden geçtigini bulmak zor.
Ögrendim ki..Gerçek arkadaslar arasina mesafe girmez. Gerçek
asklarinda!
Ögrendim ki...Tecrübenin kaç yasgünü partisi yasadiginizla
ilgisi yok,ne tür deneyimler yasadiginizla var.
Ögrendim ki..Aile hep insanin yaninda olmuyor. Akrabaniz
olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven ögrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik degil.
Ögrendim ki...Ne kadar yakin olursa olsunlar en iyi arkadaslar
da ara sira üzebilir. Onlari affetmek gerekir.
Ögrendim ki..Bazen baskalarini affetmek yetmiyor. Bazen insanin
kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Ögrendim ki..Yüreginiz ne kadar kan aglarsa aglasin dünya
sizin için dönmesini durdurmuyor.
Ögrendim ki.. Sartlar ve olaylar, kim oldugumuzu etkilemis
olabilir. Ama ne oldugumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Ögrendim ki..Iki kisi münakasa ediyorsa, bu birbirlerini
sevmedikleri anlamina gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamina
gelmez.
Ögrendim ki..Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve
problem,firsatin yaninda cüce kalir.
Ögrendim ki.. Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pismanligin uzun
yillar sürüyor..
Yahya SAGLAM
GÖZLER VARDIR SÖZLERI YARATAN SÖZLER VARDIR SAATLERCE AGLATAN |
Erkekler
mi daha akilli yoksa kadinlar mi , cevap vermek çok zor ama siz
hiç bacaklari güzel diye bir erkegin arkasindan koşan kadin gördünüz
mü?
Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldir.
Dal rüzgari affetmiştir ama, kirilmiştir bir kere.
Güç olan bir şeyi yapmaya çaliş, bu sana iyi gelecektir.
Yapmiş oldugun şeylerin üstünde bir şey yapmadikça hiç bir
zaman büyüyemezsin. Ronald E. Osborn
Dehanin onda biri hayal gücü , onda dokuzu terdir. A.Edison
Insani az bilmek kadar kuşkulandiran hiç bir şey
yoktur.Francis Bacon
Zevkle ögrendigimizi hiç bir vakit unutmayiz. Alfred Mercier
Insan, hayatinin dörtte üçünü yapamayacagi şeyleri
istemekle geçirir. Çiçero
Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve onun kadar da
alçalamaz.Hölderlin
Sürekli olarak kendini yönetebilmek, insanin sahip olabilecegi
en degerli yeteneklerden birisidir.Bertland Russell
Herkesi kusurlari ile gören bir kimsenin, senden de teşekkürle
söz edecegini sanma. Sadi
Aptal , susarak kazandiklarini konuşarak kaybedendir.
Eger kendinizi disipline edemezseniz , başkalari tarafindan
disipline edilirsiniz.
Yaptiklariniz için pişmanlik zamanla geçer , ancak
yapmadiginiz şeylere pişmanligin çaresi yoktur.
Ne tarafa gidersen git , gittigin yol rüzgara karşi ve
yokuştur.
Sevmek , karşiliginda sevilmeme riskini göze almaktir.
Yaşamak için bilmek , bilmak için anlamak , anlamak için
dinlemek gerekir.
Terübe , bir insanin hayatta yaptigi hatalarin toplamidir.
Iş yaşaminda tatminsizlik , gelişme ve büyüme için
şarttir.
Iyi idaresici önce ögrenir , sonra çalişir , daha sonra
danişir ve en son icra eder.
Başarinin sirri detayda gizlidir.
Açikca nefret etmek , asil düşüncesini gizlemekten daha soylu
bir davraniştir.
Affetmek zaferin zekatidir.
Akilli konuşur , çünkü onun söylemek istedikleri vardir.
Aptal konuşur , çünkü kendisinin bir şeyler söylemek
zorunda oldugunu sanir.
Amaç , sevgi ugruna ölmek degil , ugrunda ölünebilecek sevgi
bulmaktir.
Aşk kalbimizin saygisiz misafiridir ; bize sormadan gelir , bize
sormadan gider.
Ayrilik ; küçük bir aşki söndürür , büyük bir aşki daha
da güçlendirir.
Başa gelen cehaletlerden başkalarini sorumlu tutmak cehalet
alametidir.
Başari , istedigini elde etmektir. Mutluluk ise elde ettigini
sevmektir.
Başkalarini ziyaret ve onlara hediye vermek kalplerin kilidini açan
iki altin anahtardir.
Bazi kişiler için başkalarinin kusurlari birer hazinedir.
Onlari bulmak için her türlü yola başvururlar.
Bazilari büyük dogar , bazilari büyüklügü kazanir ,
bazilarina da büyüklük yakiştirilir.
Bilgi , insani kuşkudan ; iyilik , aci çekmekten ; kararli
olmak , korkudan kurtulmaktir.
Bilginin efendisi olabilmek için , çalişmanin esiri olmak
gerekir.
Bilgisine göre davranmayan kimse , üzerine kitap yüklenmiş
hayvandan başka bir şey degildir.
Bilgisizligin üç biçimi vardir ; gerekeni bilmemek , kötü
bilmek , gereksiz şeyi bilmek.
GÜL BAHÇESI |
Zamanin
birinde bir kasabada yasayan dünyalar guzeli bir kiz varmis. Bu
kiz oyle guzelmis ki cok uzak sehirlerden ve ulkelerden çok
zengin, cok yakisikli, asil pek cok delikanli onu gormeye
gelirmis. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi
reddeden guzel kiz kimseleri begenmezmis. Bu arada ayni kasabada
yasayan ve bu kiza asik olan genç bir delikanli da bu kizi
istemis. Ama kiz onu da reddetmis. Aradan uzun yillar gecmis.
Bizim delikanli kasabadan ayrilmis. Kendine baska bir hayat
kurmus ve evlenmis, coluk cocuga karismis. Bir gun yolu bir
zamanlar yasadigi guzel, kucuk kasabaya dusmus. Orada tanidik
birine rastladiginda aklina bir zamanlar orada yasayan dunyalar
guzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus. Yasli adam onunde
gul bahcesi olan bir evi gostererek kizin evlendigini soylemis.
Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek
merak etmis. Bir gun gizlenip kocasini evden cikarken gormus.
Kizin kocasi sisman, kel ve cirkin mi cirkin bir adammis. Ustelik
zengin bile degilmis. Cok merak eden adam kocasi gittikten sonra
evin kapisini calmis. Kiz kapiyi acinca kendini tanitmis ve neden
boyle bir adamla evlenmis oldugunu sormus. Kiz da ona arkasindaki
gul bahcesinden en guzel gul'u koparip getirirse cevabi
verecegini bu arada tek sartinin bahcede ilerlerken geriye
donmemesi oldugunu soylemis. Adam da bunun uzerine yuzlerce guzel
gulun oldugu bahcede ilerlemeye baslamis. Birden cok guzel sari
bir gul gormus. Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman
pempe bir gul gozune çarpmis. Tam ona uzanirken daha ilerde
muhtesem guzellikte kirmizi bir gul goncasi gormus. Derken bir de
bakmis ki bahcenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gul'u
koparip kiza goturmus. Bahcenin en guzel gulunu getirmesini
beklerken kiz bir de ne gorsun yapraklari solmus ciliz bir gul.
Bunun uzerine adama donen kiz soyle demis; "Bak gordun mu?
Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur gecer ve sen en
kotusune razi olmak zorunda kalirsin. Bu yuzden genclik gitmeden
elindekiyle yetinebilmeyi ogrenmek gerekir."
ÖLMEYEN SEVGİ |
Genç
adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri
şöyle bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk
gördügü banka oturup sevdigini beklemeye başladi. Ellerinde
yine her zamanki çiçeklerden vardi. Sevgilisinin en sevdigi
çiçekler bunlardi. Kirmizi, kipkirmizi, kan kirmizisi
güller... Sanki dalindan yeni koparilmiş gibi tazeydiler, buram
buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemliside
özlem ve hasret kokuyordu güller...
Hepsinin üzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor
gibiydiler. Genç adam güllere bakti, sanki onlarla konuşuyormuş
gibi, " Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum
" dedi. Az sonra sevdigini görecegi için kalbi yine deli
gibi atmaya başlamişti. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacagini
hayal etse kalbi yine böyle yerinden çikacakmiş gibi oluyordu.
Senelerdir birbirlerini sevmelerinde ragmen ikiside sevgisinden
hiç birşey kaybetmemişti.. Onlari hiç birşey ayiramazdi...
Ne hasret, ne ayrilik, nede ölüm... Genç adam telaşla saatine
bakti. Sevdigi yine geç kalmişti, 1 dakika geç kalmişti.
Üstelik o, sevdigini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak
geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o her zaman bunu
yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru
olurmuş diye düşündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz
bucaksiz denize dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi
kiza olan aşki gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga
uzaniyordu...Aslinda bugün onlar için çok özel bir gündü.
Kendi aralarinda sözleneceklerdi. Delikanli önce bunu sevdigine
açmiş, sonrada gidip 2 tane yüzük almişti. Bu kadar önemli
bir günde bari, onu bekletmemeliydi..
Ama alişmişti artik beklemeye, zarari yok biraz daha
beklerim diye düşündü. Güllerin yapraklari nedense hala yaşli
idi. Bir türlü anlamiyordu onlari. Herşey bu kadar güzelken
neden agliyorlardi ki ? Işte az sonra sevdigi gelecek, ona
sarilacak, kucaklaşacaklardi...Sonra söz yüzüklerini takip,
evlilige ilk adimlarini atacaklardi. Genç adam öyle
heyecanliydi ki sevdigine kavuşmak için can atiyordu...
Martilara bakti, birbirleriyle oynaşip, uçuşan martilara... Ne
kadar güzel dansediyorlardi havada. Tekrar saatine bakti genç
adam Endişelenmeye başlamişti. Sevgilisi yine geç kalmişti
hemde çok.Bu kadar geç kalmamasi gerekiyordu. Işte hergün
burada buluşmak için sözleşmiyorlar miydi?
Her gün sahilde, martilara bakarak, denizin onlara
anlattigi masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret
gidereceklerine söz vermiyorlar miydi ? O zaman neden gelmemişti
yine ??...Aklina kötü düşünceler gelmeye başladi. Hayir..
hayir..olamazdi. Sevdigine birşey olamazdi. Onsuz hayat
yaşanmazdi ki... O ölse bile devamli benimle yaşar diye düşündü
genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş degildi. Gözlerini yere
indirdi. Gözyaşlarini kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten
nedense etrafindaki insanlar ona sanki kaçik gibi bakiyorlardi.
Rahatsiz olmaya başladi bakişlardan. Artik bikmişti... Yine
sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladi.
Gözlerini kapatti. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu
sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi
parçalanacak gibi oluyordu.
Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine
damladi... Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine
gidiyim diye mirildandi...Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi
yanina koyar, ona vermiş olurdu... Genç adam ayaga
kalkti.Sevdigiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardindaki
kabristana dogru yürümeye başladi... -
KAZA |
Istirap içindeyim. Artik ben bir istatistigim. Buraya ilk
geldigim zaman kendimi çok yalniz hissettim. Çok kederliydim
ve bana ilgi ve anlayis gösterilmesini bekliyordum. Bu
olmadi. Sadece, vücutlari en az benimki kadar kötü
berelenmis binlerce baska insan gördüm. Bana bir numara verildi
ve "trafik kazasindan ölümler" bölümüne
gönderildim. Öldügüm gün, okulda siradan bir gündü.
Otobüse binmis olmayi ne kadar isterdim! Ama otobüsü
küçümsüyordum. Annemden arabayi nasil zorla aldigimi
hatirliyorum. "Lütfen" demistim. "Bütün
çocuklar okula arabayla geliyorlar." Saat 2.50'de zil
çaldigi zaman, kitaplarimi dolabima attim. Ertesi sabaha kadar
özgürdüm.
Park yerine kostum. Arabayi kullanacak ve kendi kendimin
patronu olacak olmam
bana çok heyecan veriyordu. Kazanin nasil oldugu önemli degil.
Avarelik ediyor, hizli gidiyor, çilgin hareketler yapiyordum.
Ama özgürlügün tadini çikariyor ve egleniyordum.
Hatirladigim en son sey çok yavas ilerleyen yasli bir kadinin
önüne geçtigimdi. Sonra bir çarpisma sesi duydum ve müthis
bir sarsinti hissettim. Her yer cam ve çelik parçalari ile
dolmustu. Bedenimin sanki
içi disina çikmisti. Birisi haykiriyordu. Bu galiba bendim.
Sonra, birden uyandim. Etraf çok sessizdi. Bir polis memuru
basimda duruyordu. Derken bir de doktor gördüm. Bedenim
paramparçaydi. Her tarafim kan içindeydi.
Bir sürü yerime cam parçalari saplanmisti. Çok tuhafti,
çünkü hiçbir sey hissetmiyordum. Ayy, durun neden o çarsafi
yüzüme örtüyorsunuz? Ölmem mümkün degil. Daha henüz 17
yasindayim. Bu gece bir kizla randevum var. Önümde upuzun bir
hayat var. Daha ben ne yasadim ki? Hayir, ölmüs olamam.
Sonra, beni bir çekmeceye yerlestirdiler. Ailem beni teshis
etmeye geldi.Neden beni böyle görmek zorunda kaldilar? Neden,
annem hayatinda basina gelen en korkunç seyi yasarken onun
gözlerine bakmak zorundayim? Babam birdenbire ihtiyarlamis
gibiydi.
Sorumlu kisiye, "Evet, bizim oglumuz" dedi. Cenaze
töreni çok garipti. Bütün akrabalarim ve arkadaslarim
tabutumun yanina geldiler ve bana hiç görmedigim kadar üzgün
gözlerle baktilar.Arkadaslarimin bazilari agliyordu. Bazi kiz
arkadaslarim ise elime dokundular ve hiçkirarak uzaklastilar
Lütfen, birisi beni uyandirsin. Beni burdan çikarin.
Annemi ve babami bu kadar üzgün görmeye dayanamiyorum.
Büyükannem ve büyükbabam o kadar bitkinler ki
yürüyemiyorlar. Kiz ve erkek kardeslerim hayalet gibi
dolasiyorlar. Herkes bir saskinlik içinde. Robot gibi hareket
ediyorlar.
Herkes beni dinlesin. Kimse buna inanamiyor. Ben de
inanamiyorum. Lütfen beni gömmeyin! Ben ölmedim! Benim daha
yapacak çok seyim var.
Tekrar gülmek ve kosmak istiyorum. Sarki söylemek ve dans etmek
istiyorum. Lütfen beni topraga vermeyin. Tanrim, sana söz
veriyorum, bana bir sans daha verirsen, dünyanin en dikkatli
sürücüsü ben olacagim. Tek istedigim bir sans daha verilmesi.
Lütfen Tanrim, daha 17 yasindayim....
ROSE |
Kan rengi, kipkirmizi gullere bayilirdi. Zaten onlarla adasti da.
Rose.. Gul.. Kocasinin sevgili Rose'u.. Her yil Sevgililer
Gunu'nu kapinin onunde buldugu enfes fiyonklarla suslu kucak
dolusu kirmizi gullerle kutlardi. Hic aksamadan. Hatta, esini
kaybettigi yil dahi kapisi calinmis, gulleri kucagina
birakilmisti..
Tipki gecmiste oldugu gibi, kucuk bir kartla birlikte..
Her yil gullere ilistirdigi karta ayni cumleleri yazardi:
"Seni gecen sene bugunkunden daha cok seviyorum.."
Birden, bunlarin son gulleri oldugunu dusundu.. Onceden
ismarlamis olmaliydi.. Olecegini nasil bilebilirdi?.. Zaten her
seyi onceden planlamayi ve yapmayi severdi.. Yumurta kapiya
gelmeden.. Gulleri ozenle iceri tasidi.. Saplarini kesti, vazoya
yerlestirdi.. Vazoyu da konsolun uzerine, esinin kendisine
gulumseyen fotografinin yanina koydu. Orada kocasinin koltugunda
oturup saatlerce gulleri ve fotografi seyretti. Sessizce..
Bitmek bilmeyen bir yil gecti.. Yapayalniz ve huzun dolu
bir yil.. Sonra bir sabah kapi calindi.. Tipki eski gunlerde
oldugu gibi.. Kirmizi gulleri, uzerinde kucuk kartiyla birlikte
esikteydi.. Sevgililer Gunu'nu kutluyordu. Gulleri iceri aldi.
Saskinlik icinde dogru telefona gitti. Cicekci dukkanini aradi..
Onu bu kadar uzmeye kimin ne hakki vardi? "Biliyorum"
dedi, cicekci.. "Esinizi gecen yil kaybettiniz.. Telefon
edeceginizi de biliyordum.. Bugun size yolladigim gulleri cok
onceden ismarlamis, parasini da odemisti.. Hep oyle yapardi,
zaten.. Hic sansa birakmazdi. Dosyamda talimat var. Bu cicekleri
size her yil yollayacagim. Bir de ozel kart vardi, kendi el
yazisiyla. Bilmeniz gerek diye dusunuyorum.. Olumunden sonra
ciceklere ilistirmemi istedigi kart.."
Rose hickiriklar arasinda tesekkur ederek telefonu kapadi.
Parmaklari titreyerek zarfi acti.. "Merhaba sevgilim"
diye basliyordu, kart.. "Bir yildir ayriyiz. Umarim senin
icin cok zor olmamistir. Yalnizligini ve acilarini
hissedebiliyorum. Giden sen, kalan ben olsaydim neler cekerdim,
kim bilir? Sevgi paylasildiginda yasamin tadina doyum olmuyor.
Seni kelimelerle anlatilamayacak kadar cok sevdim. Harika bir
estin.. Dostum, sevgilim, benim. Sadece bir yildir ayriyiz.
Kendini birakma. Aglarken bile mutlu olmani istiyorum.
Onun icin bundan sonraki yillarda guller hep kapimizda
olacak. Onlari kucagina aldiginda paylastigimiz mutlulugu ve
kutsandigimizi dusun. Seni hep sevdim.. Her zaman da sevecegim.
Ama yasamalisin. Devam etmelisin. lutfen.. Mutlulugu yeniden
yakalamaya calis. Kolay degil, biliyorum ama bir yolunu
bulacagina eminim. Guller, senin kapiyi acmadigin gune dek
gelmeye devam edecek. O gun cicekci bes ayri zamanda gelip kapiyi
calacak, eve donup donmedigini kontrol edecek. Besinciden sonra
emin olarak gulleri ona verdigim yeni adrese getirip seninle
yeniden ve ebediyyen kavustugumuz yere birakacak..."
MUTLU YAŞAMANIN 10 ANAHTARI |
1. Kendini
tani.. (Sokrates)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün,
vicdanin ne diyor? Neyi öne çikartiyor? Dünyaya bilinçli
bakmanin yolu başta bu iç yolculuktan geçiyor.
2. Ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol!..
(Mevlana)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. Içinden gelen sesin öne
çikardigi degerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için
ayakta kalmazsan herşey seni düşürür.
3. En yukarda aşk var!. (St.Paul)
Sesi müzige dönüştüren aşktir. Aşk olmazsa, sevgi
ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatin kuru bir daldan farki
kalmaz.
4. Dünyayi hayalgücü döndürür. (Albert Einstein)
Yaptigimiz herşey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için-
hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceginin en iyisi,
olabileceginin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy'nin sözü
gibi:
"Digerleri dünyaya bakiyor ve 'Neden' diye soruyor. Ben
bambaşka bir dünya düşünüyor ve 'Neden olmasin' diye
soruyorum.
5. Fazla güzellik göz çikarmaz!. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanir. Mutluluk paylaşilir, hayati
sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziginde "Haydi
bastir, göster kendini" temposu vardir. Kibir degil, coşku!
6. Firsatlar yakalandikça çogalir. (Sun Tzu)
Başari cesaret ister, başlangiçtaki cesaret sonradan inanca
dönüşür. Inanç insanliga daha iyi hizmet arzusuna dünüştügünde
firsatlar yelpazesi yukari bir seviyede tekrar açilir.
7. Ya yap, ya yapma. Kararsizlik yok!. (Yoda-Yildizlar Savaşi)
Hayat seri hareket, karar ve kararlilik gerektirir. Tereddütte
kalanlar geride kalir. Hayatin üstüne gitmezseniz hayat sizin
üstünüze gelir.
8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadiginda degil, alinacak
birşey kalmadiginda oluşur. (Antoine de St.Exupery)
Hayatinizi basitleştirin. Basite indirge.. Daha indirge, bir
kere daha indirge... O zaman ne kaliyor, ona bak. Istekler
listenizi kisa tutun. Kisa tutun ki yogunlaşabilesiniz. Güneş
işigina büyüteç tutmak gibi, odaklamazsaniz hayati
yakamazsiniz.
9. Kabiliyet yoksa sanatçi olmaz, ama çalişilmadikça
kabiliyet hiç bir işe yaramaz.. (Emile Zola)
Ancak akilli, bilinçli ve odagi şaşmayan çabalar sonrasi
olasi potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elmasi
yontmadikça elinizde sadece bir taş parçasi vardir.
10. Hayati yaşamanin iki yolu var. Biri, hiçbir şey mucize
degilmiş gibi yaşamak.. Digeri, herşey mucizeymiş gibi
yaşamak!.. (Albert Einstein)
Şükretmeyi unutmamak gerek!.